Meksika yasalarına uymak için söz vermek zorunda kaldılar.
- They had to promise to obey the laws of Mexico.
Sen bana yalnızca bir şey için söz vermek zorundasın.
- You just have to promise me one thing.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- He promised to meet her at the coffee shop.
Sana bir cevap vâât edemem ama bana posta gönderebilirsin.
- I can't promise a reply, but you can send mail to me.
Çocuk parlak bir gelecek vâât ediyor.
- The boy is full of promise.
Tom onu nasıl yaptığını bana göstermek için söz verdi.
- Tom promised to show me how to do it.
O,yakında geri gelmek için bana söz verdi.
- He gave me a promise to come back soon.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet him at the coffee shop.
Çocuk parlak bir gelecek vâât ediyor.
- The boy is full of promise.
Onlara yılda yüz hrivna vermeyi vaat ettim.
- I've promised to give them one hundred hrivnas annually.
O bize yardımını vaadetti.
- He promised us his assistance.
Sözünden dönmemelisin.
- You should not break your promise.
Sözünden dönmemelisin.
- You shouldn't break promises.
... reform? What are your plans about this long, overdue campaign promise?" ...
... must be to restore that promise we know where to start ...