Zor durumlarla başa çıkamıyor.
- He can't cope with difficult situations.
Durum şiddetle sonuçlandı.
- The situation resulted in violence.
Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
- The situation could only be settled by war.
Uluslararası durum önemli hâle geliyor.
- The international situation is becoming grave.
O, şartları açıklayabilir.
- He can explain the situation.
Şartlar dayanılmazdı.
- The situation was unbearable.
İlgilenecek bir işim var.
- I've got a situation to deal with.
Bu durum Tom'un işine gelir.
- This situation would suit Tom.
Sadece onu değiştirmek yerine, neden durumunu gerçekten düşünmüyorsun?
- Why don't you actually consider your situation instead of just chancing it?
Yerinde olsam, böyle zor bir durumda aynı şeyi yaparım.
- If I were you, I would have done the same thing in such a difficult situation.