Tom odasının köşesindeki elbise yığını üzerine kirli çoraplarını attı.
- Tom threw his dirty socks on the pile of clothes in the corner of his room.
Tom, Mary'nin masasının üstüne bir yığın mektup koydu.
- Tom put a pile of letters on Mary's desk.
Çantalar onun arkasında yığıldı.
- The bags were piled up behind him.
Tom, Mary'nin masasının üstüne bir yığın mektup koydu.
- Tom put a pile of letters on Mary's desk.
Ahşap kazıkta bir sincap var.
- There's a squirrel in the wood pile.
Tom eşyaları üç kümeye ayırdı.
- Tom separated the items into three piles.
Tom'un yığınla parası var.
- Tom has piles of money.
Gerçekten kullanmadığımız şeylere yığınla para harcıyoruz.
- We spend piles of money on the things we don't really use.
a pile of wood.
When we were looking for a new housemate, we put the nice woman on the maybe pile, and the annoying guy on the no pile.
Velvet soft, or plush with shaggy pile. — William Cowper.
... pile up on the sea bottom over millions of years, ...
... end up just a whole pile of special cases, kinda the way it is now. Like, if you look ...