Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
- You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
Bana böyle hoş bir hediye gönderdiğin için çok teşekkür ederim.
- Thank you very much for sending me such a nice present.
Bu gibi olaylar oldukça yaygındır.
- Such incidents are quite common.
Bu gibi durumlarda ne yapacağımı bilmiyorum.
- I do not know what to do in such cases.
Tom böylesine çekingen bir adam. O oldukça kendine güvensiz gibi görünüyor.
- Tom is such a diffident man. He seems to have quite low self-esteem.
Bu gibi olaylar oldukça yaygındır.
- Such incidents are quite common.
Böylesine kitapları okumanın faydası nedir.
- What is the good of reading such books?
Böylesine büyük bir silahlanma için paramızın olup olmadığı sorusunu göz önüne almalıyız.
- We must consider the question of whether we can afford such huge sums for armaments.
Pek çok meyve ihraç ederler, mesela portakal, greyfurt ve limon.
- They export a lot of fruit, such as oranges, grapefruits and lemons.
Ne kadar da aptalsın!
- You're such an idiot!
Ne kadar da güzel kirpiklerin var.
- You have such beautiful lashes.
Ne kadar da aptalsın!
- You're such an idiot!
Tom ve Mary mükemmel bir çiftti. Ne kadar utanç verici.
- Tom and Mary were a perfect couple. It's such a shame.
Öylesine bir şeyi bir kez çok sık yaparsın ve cezalandırılırsın.
- You do such a thing once too often and get punished.
Anladığım kadarıyla, öylesine bir plan imkansızdır.
- As far as my experience goes, such a plan is impossible.
Soğuk o kadar çoktu ki kuşlar aniden düştü.
- The frost was such that the birds fell on the fly.
Yoğun trafiğin gürültüsü o kadar çoktu ki polis kendini duyuramadı.
- The noisy of heavy traffic was such that the policeman could not make himself heard.
Some are just no-good locals—drunks and such—who’d just as soon beg or steal as work.