a period of performance in a given location or venue

listen to the pronunciation of a period of performance in a given location or venue
İngilizce - Türkçe

a period of performance in a given location or venue teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

stand
{i} duruş

Duruşumu netleştireyim. - Let me make my stand clearer.

Tom cesur bir duruş aldı. - Tom took a courageous stand.

stand
{f} dayanmak
stand
{f} kalmak

Tren o kadar doluydu ki tüm gezi boyunca ayakta kalmak zorunda kaldım. - The train was so packed that I had to stand up during the whole trip.

stand
{f} dur

Ayaklarımın üzerinde güçlükle durabiliyordum. - I could scarcely stand on my feet.

Biri odasının önünde duruyor. - Somebody is standing in front of his room.

stand
{f} çekilmek
stand
dayamak
stand
iş yeri
stand
boyunda olmak (bir şeyin)
stand
dikelmek
stand
mola
stand
durmak

Tren o kadar kalabalıktı ki Osaka'ya giden bütün yol boyunca ayakta durmak zorunda bırakıldık. - The train was so crowded that we were obliged to stand all the way to Osaka.

Siyah insanlar otobüsün arkasında oturmak ya da doluysa ayakta durmak zorunda kaldılar. - Black people had to sit in the back of the bus, or stand if the back was full.

stand
direnme
stand
dikeltmek
stand
direniş
stand
{i} tutum
stand
çekmek
stand
{f} ayakta durmak, durmak; ayakta kalmak
stand
dükkan

Orada duran adam dükkanının sahibidir. - The man standing over there is the owner of the store.

stand
{i} tribün

Binlerce destek çığlıkları tribünlerden duyulabildi. - Thousands of supporting cries could be heard from the stands.

İngilizce - İngilizce
stand

They spent the summer touring giving 4 one-night stands a week.

a period of performance in a given location or venue

    Heceleme

    a pe·ri·od of per·for·mance in a giv·en lo·ca·tion or ven·ue

    Türkçe nasıl söylenir

    ı pîriıd ıv pırfôrmıns în ı gîvın lōkeyşın ır venyu

    Telaffuz

    /ə ˈpərēəd əv pərˈfôrməns ən ə ˈgəvən lōˈkāsʜən ər ˈvenyo͞o/ /ə ˈpɪriːəd əv pɜrˈfɔːrməns ɪn ə ˈɡɪvən loʊˈkeɪʃən ɜr ˈvɛnjuː/