Uçak kalkış noktasındaydı.
- The plane was on the point of taking off.
O güzel uçlu bir kurşun kalem kullanır.
- He uses a pencil with a fine point.
Araplar, İslam'ın doğumdan önce Arap yarımadasının genelinde yaşadılar.
- The Arabs lived across the Arabian Peninsula before the birth of Islam.
Suudi Arabistan, Arap Yarımadası'ndaki en büyük ülkedir.
- Saudi Arabia is the largest country in the Arabian Peninsula.
Takımımız iki puan öndedir.
- Our team is two points ahead.
Biz iki puanla kaybetti.
- We lost by two points.
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
Konuşmasının konusunu anlayamadım.
- I couldn't get the point of his speech.
Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.
- We are all one on that point.
Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.
- One's point of view depends on the point where one sits.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.
- It's rude to point at people.
Başkalarını göstermek kabalıktır.
- It's not polite to point at others.