Çabucak aşağıya gelip gelemiyeceğini içhaberleşmede ona sorduk.
- We asked him on the interphone if he could come downstairs quickly.
Yanaklarından aşağı akan gözyaşlarıyla bana baktı.
- She looked at me with tears running down her cheeks.
O, merdivenlerden aşağıya geliyordu.
- She was coming down the stairs.
Çabucak aşağıya gelip gelemiyeceğini içhaberleşmede ona sorduk.
- We asked him on the interphone if he could come downstairs quickly.
İkizler kızamıktan dolayı yatağa düştü.
- The twins have come down with measles.
O içeriye girer girmez düştü.
- The instant he came in, he fell down.
Tom Mary'nin nehrin aşağısına doğru sürüklenişini izlemekten başka bir şey yapamadı.
- Tom could do nothing but watch Mary being swept down the river.
At yolun aşağısına doğru tırıs gitti.
- The horse trotted down the road.
Oldukça yıkılmış görünüyorsun.
- You look pretty down.
Yıkılmış bazı eski evler gördük.
- We saw some old houses pulled down.
Güneş battığında hava soğudu.
- It grew cold as the sun went down.
İyi hava sebzelerin fiyatını düşürdü.
- The good weather sent the price of vegetables down.
I love almost everything about my job. The only down is that I can't take Saturdays off.