Kadınlar bir azınlık değildir.
- Women are not a minority.
Keşke Tatoeba'da daha fazla azınlık dilleri olsa.
- I wish there were more minority languages in Tatoeba.
Dan ufak yaralarla kurtuldu.
- Dan survived with minor injuries.
Ufak detaylar hakkında endişelenme.
- Don't worry about the minor details.
O bir bebekken evlat edinilmiştir.
- She was adopted as an infant.
Genç kadın kollarında bir bebek taşıyordu.
- The young woman was carrying an infant in her arms.
Arkeologlar yüzün üzerinde mezar keşfetti, onlardan birkaçı küçük çocuklara aitti.
- The archaeologists discovered over a hundred graves, a few of which belonged to infants.
Bu sadece küçük bir başarısızlık.
- It's only a minor setback.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Bu önemsiz bir detay.
- That's a minor detail.
Önemsiz detaylar için üzülme.
- Don't worry about the minor details.
Çocuklara ve bebeklere içgüdüsel olarak kötü davranıyorum.
- I'm instinctively bad with children and infants.
Birkaç çocuk felci vakası olmuştur.
- There have been several cases of infantile paralysis.
Arkeologlar yüzün üzerinde mezar keşfetti, onlardan birkaçı küçük çocuklara aitti.
- The archaeologists discovered over a hundred graves, a few of which belonged to infants.
Mary'nin üç tane küçük çocuğu var.
- Mary has three infants.
Kanun, reşit olmayanların sigara içmesini yasaklıyor.
- The law prohibits minors from smoking.
Reşit olmayanlar buraya giremez.
- Minors can't come in here.
Tom'un çalıştığı bar reşit olmayan kimselere alkollü içki sattığı için ruhsatını kaybetti.
- The bar where Tom works lost its license because they had been selling alcoholic drinks to minors.
... But those are minor problems. ...
... have been a few minor changes -- download the Google I/O app if you haven't already ...