Onlar altın piyasasını kontrol altına almaya çalıştılar.
- They tried to take control of the gold market.
Bu, piyasadaki en iyi amplifikatör.
- This is the best amplifier on the market.
Çarşıdaki bir arkadaş, sandıktaki paradan daha iyidir.
- A friend in the market is better than money in the chest.
O, pazarlama bölümü yöneticisidir.
- He is the manager of the marketing department.
Cümleler için bir pazar olsaydı, dil bilgisi spekülasyonlarımız birdenbire anlam bulurdu.
- If there existed a market for sentences, our grammatical speculations would suddenly make sense.
Tom şu anda alışverişe mi gidiyor?
- Is Tom going to the market right now?
Çocuklar için alışveriş yapmıyoruz.
- We don't market to children.
O, borsada bir servet kaybetti.
- He lost a fortune in the stock market.
Borsada yatırım yaparak bir vurgun yaptı.
- He made a killing by investing in the stock market.
O, satmak için sığır besler.
- He breeds cattle for market.
İhracat pazarlarında rekabet gücünün güçlendirilmesi acil bir ihtiyaçtır.
- The strengthening of competitiveness on export markets is an urgent need.
O, pazarlama bölümü yöneticisidir.
- He is the manager of the marketing department.
We believe that the market for the new widget is the older homeowner.