Tokyo sokakları Cumartesi günleri doludur.
- The streets in Tokyo are full on Saturdays.
Öfkeli isen tartışma ve tok isen yemek yeme.
- Don't argue when you are angry and don't eat when you are full.
Ağzın doluyken konuşma.
- Do not talk with your mouth full.
Ağzın doluyken konuşma.
- Don't speak with your mouth full.
Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.
- The cherry trees are in full blossom.
Kazanın sebebi olduğunun tamamen farkındadır.
- He fully realizes that he was the cause of the accident.
O hala bol enerji var.
- She is still full of energy.
Elbisenin bol bir eteği var.
- The dress has a full skirt.
Tom'un tam adı nedir?
- What's Tom's full name?
Bana tam adınızı verebilir misiniz lütfen?
- Can you give me your full name, please?
Tom şimdi benim pürdikkatime sahip.
- Tom has got my full attention now.
Şimdi pürdikkatine ihtiyacım var.
- I need your full attention now.
Kazanın sebebi olduğunun tamamen farkındadır.
- He fully realizes that he was the cause of the accident.
Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.
- All the cherry trees in the park are in full bloom.
O, bütün dersi ezberleyerek tam not aldı.
- She got full marks by memorizing the whole lesson.
Bütün dikkatimi dışarıdaki manzaraya yöneltti.
- He addressed my full attention to the landscape outside.
Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.
- All the cherry trees in the park are in full bloom.
Tom tamamen problemin farkında.
- Tom is fully aware of the problem.
Adam tatilinden çok enerjik döndü.
- The man returned from his vacation full of beans.
Gerçekten çok meraklısın, değil mi?
- You are really full of curiosity, aren't you?
Oyun çok popülerdi ondan tiyatro neredeyse tam doluydu.
- The play was so popular that the theater was almost full.
Tom'un özetleri daima yazım hatalarıyla doludur.
- Tom's summaries are always full of misprints.
Tam din özgürlüğü tüm insanlar için güvence altına alınmıştır.
- Full religious freedom is assured to all people.
Onun elleri bebekle ilgilenmekle meşgul.
- Her hands are full taking care of the baby.
Kumarhanedeki şanslı bir geceden sonra, Tom'un cepler dolusu nakiti vardı.
- Tom had pockets full of cash after a lucky night at the casino.
Otobüs dolu. Bir sonraki için beklemeniz gerekecek.
- The bus is full. You'll have to wait for the next one.
O onun tüm sorumluluğunu üstlendi.
- He assumed full responsibility for it.
Tam din özgürlüğü tüm insanlar için güvence altına alınmıştır.
- Full religious freedom is assured to all people.
The jugs were full to the point of overflowing.
Our book gives full treatment to the subject of angling.
I was fed to the full.
It is full strange to him who hears and feels, / When wandering there in some deserted street, / The booming and the jar of ponderous wheels,.
... like, a little girl who will come through, and she's, like, so full of life, but she's ...
... They're all busy looking at the screen full of data at ...