Geçen yıl yaklaşık bu zaman çok fazla kar vardı.
- We had a lot of snow about this time last year.
Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
- Japan consumes a lot of paper.
Yolda birçok hayvan gördü.
- She saw a lot of animals on the road.
Birçok İngilizce sözcük, Latince'den türemiştir.
- A lot of English words are derived from Latin.
Ailesini çok endişelendirdi.
- He caused his parents a lot of anxiety.
O okulunu çok seviyor.
- She likes her school a lot.
Bir hayli mücevher satın aldın.
- You bought a lot of jewels.
Bilgisayarda bir hayli deneyimin var, değil mi?
- You have a lot of experience in computers, don't you?
Onların pek çok ortak yanı var.
- They have a lot in common.
Partide pek çok oyun oynadık.
- We played a lot of games at the party.
Kawasaki'de bir sürü fabrika var.
- There are a lot of factories in Kawasaki.
Senin bir sürü kitabın var.
- You have a lot of books.
I have a lot of things to say.
It's a lot harder than it looks.
I go swimming a lot.
A lot depends on whether your parents agree.