Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
- To take something too far.
Hikaye Neuilly -on-the -Seine'da sahnelenmiştir, Paris'ten çok uzak olmayan bir Fransız kasabası.
- The story is set in Neuilly-on-the-Seine, a French town not far from Paris.
Gözden ırak olan, gönülden ırak olur.
- Far from eye far from heart.
İnsanlığı sevmek için uzaktan izlenebilir olmalıdır.
- To love humanity, it must be viewed from afar.
Onu zaten uzaktan görmüştüm.
- I had already spotted him from afar.
Tom'un Mary'den daha fazla deneyimi var.
- Tom has far more experience than Mary.
Konuyu fazla abartıyorsun.
- You're carrying this too far.
Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
- To take something too far.
O, bana bir yalan söyleyecek kadar çok ileri gitti.
- He went so far as to call me a liar.
İnsanlığı sevmek için uzaktan izlenebilir olmalıdır.
- To love humanity, it must be viewed from afar.
Onu zaten uzaktan görmüştüm.
- I had already spotted him from afar.
Biz dinlenmeden daha uzağa gidemeyiz.
- We cannot go any farther without a rest.
Uzağa gitsen bile, telefon üzerinden birbirimizle temas kurmaya devam edelim.
- Even if you go far away, let's keep in touch with each other over the phone.
Son zamanlarda, bilgisayar kullanımında artan çeşitlilik, ofis alanlarının çok ötesine uzandı.
- Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office.
Onlar üç mil öteye yürüdü.
- They walked three miles farther.
Onu zaten uzaktan görmüştüm.
- I had already spotted him from afar.
Adacık uzaktan bir kaplumbağaya benziyordu.
- The islet resembled a tortoise from afar.
O, otelden çok uzakta değildir.
- It is not far away from the hotel.
Tom karısı Mary ile birlikte Boston'dan çok uzakta olmayan bir çiftlikte yaşıyor.
- Tom lives on a farm with his wife, Mary, not too far from Boston.
You have all come far and you will go farther.
He was far richer than we'd thought.
We are on the far right on this issue.
It was a far adventure, full of danger.
He went to a far country.
He moved to the far end of the state. She remained at this end.
Tom helps his father out on the farm.
- Tom helps his dad out on the farm.
Like father, like son.
- The apple does not fall far from the tree.
Tom killed the engine, but left the headlights on.
- Tom motoru kapattı fakat üzerindeki farları açık bıraktı.
Could you turn on your headlights?
- Farlarınızı açar mısınız?
Light waves travel through space and various kinds of materials.
- Işık dalgaları uzayda ve farklı türde malzemelerde yolculuk ederler.
We have to consider the problem in the light of cultural differences.
- Biz problemi kültürel farklılıklar ışığında düşünmek zorundayız.
... Sounds straightforward so far doesn't it? ...
... end up going twice as far on a gallon of gas. That's why we doubled clean ' clean energy ...