O, peçeteyi çenesinin altına sıkıştırdı.
- He tucked the napkin under his chin.
Onun çenesine vurdum.
- I hit him on the chin.
Zaman yalanın yanı sıra gerçeği de ortaya koyar.
- Time reveals truth as well as falsehood.
Bana bir yalan söylüyor olduğuna inanıyorum, Anne dedi keskin bir biçimde. Senin yalan söylediğini biliyorum.
- I believe you are telling me a falsehood, Anne, she said sharply. I know you are.
Benim hayalim, akıcı bir şekilde Çince konuşmak.
- My dream is to speak Chinese fluently.
Çinceyi iyi konuşmak zordur.
- It is difficult to speak Chinese well.
The false prophet looks like a lamb, but speaks like a dragon. This indicates his falsehood. He will pretend to be the same as Christ.
Don't tell falsehoods.