Onun nasıl ilerleyeceği konusunda hiçbir belirgin fikri yok.
- He has no distinct idea of how to proceed.
Mary, Tom'un davranış ve iş alışkanlıklarındaki belirgin değişimi farketmişti.
- Mary had noted a distinct change in Tom's behavior and work habits.
O iki fikir oldukça farklıdır.
- Those two ideas are quite distinct.
Onun farklı bir İngilizce aksanı var.
- She has a distinct English accent.
Bu ayrı bir olasılık.
- That's a distinct possibility.
İyi ve kötü arasında ayrım yapabilirim.
- I can make a distinction between good and bad.
Uzun boy, basketbolda bariz bir avantajdır.
- Height is a distinct advantage in basketball.
Olga's voice is quite distinct because of her accent.
Her voice was distinct despite the heavy traffic.
... There's always a distinct part of authenticity . ...
... ERIC SCHMIDT: Twitter has a more distinct model because of ...