Tercih zevk meselesidir.
- Choice is a matter of taste.
Bir tercihi olsa Tom'un nerede olacağını biliyorum.
- I know where Tom would be if he had any choice.
Onların gitmekten başka seçenekleri yoktu.
- They had no choice but to leave.
Onun planını kabul etmekten başka seçenek yoktur.
- There is no choice but to agree to his plan.
Tom Mary'nin doğru seçim yaptığını düşünüyor.
- Tom thinks Mary made the right choice.
Yoksulluktan dolayı okulu bırakmaktan başka seçimi yoktu.
- He had no choice but to give up school because of poverty.
Tom'a hiçbir alternatif sunmadım.
- I gave Tom no choice.
Sanırım alternatifimiz yok.
- I suppose we have no choice.
Maalesef, keskin bir tampon bölgeden başka çaremiz yok.
- Unfortunately, we have no choices but a certain buffer zone
Tom'un onun istediğini Mary'ye vermekten başka çaresi yoktu.
- Tom had no choice but to give Mary what she asked for.
Ben, bu elmaları topladığın ağaçları görmek istiyorum.
- I should like to see the trees from which you picked these apples.
Hava güzel olursa, onlar mantar toplamak için ormana gidecek.
- They will go to the woods to pick mushrooms, weather permitting.
Bana bu konuda seçme hakkı bırakmıyorsun.
- You leave me no choice in the matter.
Sana bir seçme hakkı veriyoruz.
- We're giving you a choice.
İsimleri rastgele seçmekten başka seçeneği yoktu.
- He had no other choice but to choose the names randomly.
Sana bir seçme hakkı veriyoruz.
- We're giving you a choice.
O mükemmel bir seçim.
- That's an excellent choice.
... American taxpayer, have stepped in in such an unprecedented way, we have no choice but ...
... Pick a movie. Despicable Me. Good choice. And so playback is terrific. This is a high ...