ağır teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- weighty
- serious
Her child had been seriously ill for a week before Dr. Kim arrived.
- Dr. Kim gelmeden önce bir hafta boyunca çocuğu ağır hasta olmuştu.
She was not seriously injured.
- O ağır yaralı değildi.
- slow
Slow learners often don't want to go to school.
- Ağır öğrenenler sık sık okula gitmek istemezler.
They showed the scene in slow motion.
- Onlar sahneyi ağır çekimle gösterdiler.
- heavy
There is a heavy tax on tobacco.
- Tütünde ağır bir vergi vardır.
I think they should put a heavy tax on imports.
- Sanırım onlar ithalatlara ağır bir vergi koymalılar.
- severe
Air traffic controllers are under severe mental strain.
- Hava trafik kontrolörleri ağır zihinsel yük altındadırlar.
The Great Blizzard of 1888 was one of the most severe blizzards in the history of the United States.
- 1888'deki Büyük Kar Fırtınası, Birleşik Devletler tarihinin en ağır kar fırtınalarından biriydi.
- lazy
- dull
- not fast
- heavy; heavy, difficult, strenuous; dull, stodgy, ponderous; serious, grave, severe, nasty; stuffy, smelly; (söz) offensive, hurtful, cutting, biting; slow, ponderous; (yiyecek) indigestible, rich, stodgy, heavy; thick, viscous; (uyku) deep; valuable, pre
- slow-moving
- valuable, precious
- hard
Tom pretended to be hard of hearing.
- Tom kulağı ağır işitiyor gibi davranıyordu.
His dog is hard of hearing.
- Onun köpeği ağır duyar.
- heavyweight
He will fight the heavyweight champion tomorrow.
- Yarın ağır siklet şampiyonu ile karşılaşacak.
- bovine
- heavy, difficult (work)
- thick, viscous
- sharp (words)
- arduous
- stuffy, oppressive; smelly
- oppressive
- heavily
The stimulus package was heavily criticised.
- Teşvik paketi ağır biçimde eleştirildi.
Were they heavily armed?
- Onlar ağır silahlı mıydı?
- seriously
Her child had been seriously ill for a week before Dr. Kim arrived.
- Dr. Kim gelmeden önce bir hafta boyunca çocuğu ağır hasta olmuştu.
Both were seriously wounded.
- Her ikisi de ağır yaralandı.
- slowly; ponderously
- badly
His bag was badly damaged.
- Onun çantası ağır hasar gördü.
Tom could've been badly hurt.
- Tom ağır yaralanabilirdi.
- indigestible
- serious, difficult (problem)
- dignified
What a dignified man!
- Ne ağırbaşlı bir adam!
Tom tried to look dignified.
- Tom ağırbaşlı görünmeye çalıştı.
- indigestible, rich, heavy (food)
- heavy; (Askeriye) heavy
- unwholesome
- severely
Tom insulted me severely, but I gave him tit for tat.
- Tom bana ağır biçimde hakaret etti ama ben ona aynen karşılık verdim.
We must punish him severely.
- Onu ağır bir biçimde cezalandırmalıyız.
- serious, grave (sickness, wound)
- foul (smell)
- serious-minded
- strong
I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
- Şu ağır metal kutuları taşıyacak kadar güçlüyüm.
The structure isn't strong enough to support that much weight.
- Yapı bu kadar ağırlığı taşıyacak kadar güçlü değil.
- back breaking
- repressive
- cutting, hurtful, offensive
- slow; ponderous
- {s} cumbersome
- {s} harsh
The surrender terms were harsh.
- Teslim şartları ağır idi.
- {s} languid
- severly
- hurtful
- {s} ponderous
- nasty
- difficult
This is the most difficult book I have ever read.
- Bu, şimdiye kadar okuduğum en ağır kitap.
- smelly
- clunky
- biting
- close
- foul smell
- deed
- severest
- offensive
- viscous
- precious
- sharp
- thick
The ice is not thick enough to hold our weight.
- Buz bizim ağırlığımızı taşıyacak kadar kalın değil.
- cutting
- torpid
- onerous
- drudge
- rich
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.
- drudging
- drudgery
- logy
- hulking
- stick-in-the-mud
- tardy
- ağır ateşte pişirilmiş
- stewed
- ağır basma
- preponderance
- ağır iş
- hard work
Thanks for the hard work.
- Ağır iş için teşekkürler.
- ağır işiten
- deaf
- ağır silahlar
- artillery
The soldiers had artillery.
- Askerlerin ağır silahları vardı.
- ağır suç
- felony
- ağır suç
- (Hukuk) serious offence
- ağır yaralı
- badly wounded
- ağır yaralı
- severely wounded
- ağır (izotop)
- (Fizik) heavy
- ağır (koku)
- strong
- ağır (masraf)
- grievous
- ağır (yiyecek)
- rich
- ağır yük
- heavy goods
- ağır yük
- (Ticaret) heavy laden
- ağır yük
- heavy duty
- ağır yük
- dead weight
- ağır şekilde
- seriously
Barney was wounded seriously.
- Barney ağır şekilde yaralandı.
- ağır ağır gitmek
- cruise
- ağır eleştirmek
- score
- ağır araç
- heavy vehicles
- ağır başlı
- tranquil, serene, extreme calm
- ağır ceza mahkemesi
- Criminal court
- ağır ceza mahkemesi
- Assize court
- ağır egzersiz
- heavy exercise
- ağır içki
- hard liquor
- ağır içki
- heavy drink
- ağır mahkumiyet
- heavy sentence
- ağır metal analizi
- heavy metal analysis
- ağır metal tayini
- determination of heavy metals
- ağır ortam siklonu
- heavy media cyclone
- ağır solunum bozukluğu
- acute respiratory disorder, severe respiratory disorder
- ağır top
- big gun
kodaman, önemli kimse.
- ağır adam
- 1. man who acts slowly. 2. man who is slow to respond, lazy man. 3. serious-minded man
- ağır adımlarla yürümek
- tramp
- ağır adımlarla yürümek
- clump
- ağır adımlarla yürümek
- stalk
- ağır akan
- sluggish
- ağır aksak
- very slowly, at a snail's pace
- ağır aksak
- very slowly and irregularly
- ağır almak
- to proceed slowly (with)
- ağır ateşte pişmiş rosto
- pot roast
- ağır ayak sesi
- tramp
- ağır ağır
- slowly
- ağır ağır
- 1. slowly. 2. (to weigh) at the very most
- ağır ağır gezinmek
- stroll
- ağır ağır konuşma
- drawl
- ağır ağır oturmak
- plonk oneself down
- ağır ağır takip etmek
- draggle
- ağır ağır yolcu arayan taksi
- cruising taxi
- ağır ağır yürümek
- potter along
- ağır basan
- predominant
- ağır basan
- overriding
- ağır basma
- overweight
- ağır basma
- predominance
- ağır basmak
- outweigh
- ağır basmak
- have strong influence
- ağır basmak
- overbalance
- ağır basmak
- to predominate, to turn the scale
- ağır basmak
- preponderate
- ağır basmak
- militate
- ağır basmak
- overbear
- ağır basmak
- predominate
- ağır basmak
- 1. to be heavy. 2. to have a strong influence, be influential, have weight. 3. to be important, be given weight, have priority. 4. to oppress (as a nightmare)
- ağır basmak
- override
- ağır basmak
- plump for
- ağır başlı
- (Hukuk) salemn
- ağır benzin
- heavy petrol
- ağır bir sancı
- It's a dull pain
- ağır canlı
- lazy, sluggish
- ağır canlı
- lazy, inactive, sluggish
- ağır ceza
- harsh penalty
- ağır ceza
- servitude
- ağır ceza
- grueling
- ağır ceza
- hard labor
- ağır ceza
- a major punishment
- ağır ceza
- severe punishment
- ağır ceza görmek
- get it in the neck
- ağır ceza mahkemesi
- criminal court for major cases
- ağır cezayı gerektiren hırsızlık
- aggravated larceny
- ağır cismani zarar
- (Hukuk) (bedeni) grievous bodily harm (UK), grievous bodily injury (INT)
- ağır darbe
- dong
- ağır darbe
- nasty blow
- ağır darbe
- death-blow
- ağır davranmak
- dawdle
- ağır davranmak
- to move slowly
- ağır davranmak
- to act slowly, move slowly
- ağır düşüş
- mucker
- ağır el şakası
- horseplay
- ağır eleştiri
- hatchet job
After the hatchet job my boss did on my proposal, I'm not sure how long I want to keep on working here.
- Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.
- ağır eleştiri
- slash
- ağır eleştiri
- Philippic
- ağır eleştiri
- razz
- ağır eleştiri
- scorcher
- ağır eleştiri
- slating
- ağır eleştiri almak
- run the gauntlet of smth
- ağır eleştiri yapmak
- pick to pieces
- ağır eleştirmek
- slash
- ağır eleştirmek
- scorch
- ağır ezgi
- to drawl
- ağır ezgi, fıstıki makam
- (Konuşma Dili) slowly, taking one's time, ponderously
- ağır gelmek
- bear down on
- ağır gelmek
- 1. to offend, hurt, touch (one's) honor. 2. to seem or be too difficult (for)
- ağır gelmek
- bear hard on
- ağır gelmek
- preponderate
- ağır gelmek
- a) to offend sb's feelings b) to find sth difficult
- ağır gemi
- (Askeri) heavy boat
- ağır genişletilmiş seyyar taktik kamyon
- (Askeri) heavy expanded mobile tactical truck
- ağır geçmek
- hang heavy
- ağır gidiş
- crawl
- ağır hakaret
- invective
- ağır hapis
- penal servitude
- ağır hapis cezası
- imprisonment for five years or more
- ağır hapis cezası
- heavy imprisonment
- ağır hareket
- drag
- ağır hasta
- seriously ill
- ağır hasta olmak
- be in a bad way
- ağır hasta olmak
- to be in a bad way
- ağır hastalık
- fatal disease, serious disease
- ağır hastalık
- serious disease
- ağır hava
- fug
- ağır havalı
- fuggy
- ağır helikopter
- (Askeri) heavy helicopter
- ağır hidrojen
- heavy hydrogen, deuterium döteryum
- ağır hizmet
- heavy duty
- ağır ihmal
- criminal neglect
- ağır ihmal
- law gross negligence
- ağır ihmal
- gross negligence
- ağır ihmal
- wanton negligence
- ağır ihmal
- culpable negligence
- ağır ilerleme
- jogtrot
- ağır ilerlemek
- plod
- ağır ilerleyen
- sluggish
- ağır iyonlar
- heavy ions
- ağır iş
- hard work, heavy duty
- ağır iş
- gruelling
- ağır iş
- taskwork
- ağır iş
- plodding
- ağır iş
- drudge
- ağır iş
- moil
- ağır iş
- slavery
- ağır iş
- drudgery
- ağır iş yapmak
- grub
- ağır iş yapmak
- drudge
- ağır işitme
- deafness
- ağır işitmek/duymak
- to be hard of hearing
- ağır işte çalışan kimse
- drudge
- ağır işçi
- slang prostitute, whore
- ağır işçi
- slogger
- ağır kanlı
- 1. slow, inactive, sluggish. 2. repulsive, unattractive