Günün birinde, bir yelkenliye sahip olmak istiyorum.
- Someday, I would like to possess a sailboat.
Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.
- Happiness isn't merely having many possessions.
Haysiyet hiç bir ücrete tabi değildir ama buna gerçekten sahip olan tek kişi benim!
- Dignity doesn't cost anything, but I'm the only one who truly possesses it!
Günün birinde, bir yelkenliye sahip olmak istiyorum.
- Someday, I would like to possess a sailboat.
Top o çocuğun değerli mülküdür.
- The ball is that boy's prized possession.
Bu, başka her şeyden daha fazla, insanların özgürce ve mertçe yaşamasını engelleyen mülk ile ilgili kaygıdır.
- It is preoccupation with possession, more than anything else, that prevents men from living freely and nobly.
Sami bütün varlıklarını geride bıraktı.
- Sami left all of his possessions behind.
Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.
- Better to give up possessions than to live in discontent with others.
Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.
- Happiness isn't merely having many possessions.
O kötü bir ruh tarafından ele geçirilmiş gibi.
- She seems to be possessed by an evil spirit.
Sami'nin bedeni birtakım kötü ruhlar tarafından ele geçirilmişti.
- Sami's body was possessed by some evil spirit.
O, bütün servetini kaybetti.
- He lost all his possessions.
Bütün servetimi bağışlayacağım.
- I'm going to give all my possessions away.
Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.
- Happiness isn't merely having many possessions.
Geçerli bir bilete sahip olmalısın.
- You must be in possession of a valid ticket.
Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.
- Better to give up possessions than to live in discontent with others.
Sami bütün varlıklarını geride bıraktı.
- Sami left all of his possessions behind.
O, bütün servetini kaybetti.
- He lost all his possessions.
Bütün servetimi bağışlayacağım.
- I'm going to give all my possessions away.
Bir gün kendi evime sahip olmayı umuyorum.
- I hope to own my own house someday.
Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.
- Happiness isn't merely having many possessions.
Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.
- Better to give up possessions than to live in discontent with others.
Sami bütün varlıklarını geride bıraktı.
- Sami left all of his possessions behind.
Onun eski erkek arkadaşı aşırı sahiplenici ve agresifti.
- Her ex-boyfriend was very possessive and confrontational.
Tom çok sahiplenici, değil mi?
- Tom is very possessive, isn't he?
Sen çok sahip çıkansın, değil mi?
- You're very possessive, aren't you?
Sanırım Tom sahip çıkan.
- I think Tom is possessive.
They thought he was possessed by evil spirits.
He does not even possess a working telephone.
The president was possessed of great wealth.
Oh, what ridiculous resolutions men take when possessed with fear!.
Back then, people with psychiatric disorders were sometimes thought to be victims of demonic possession.
Réunion is the largest of France's overseas possessions.
Some languages distinguish between a construction like 'my car', which shows alienable possession — the car could become someone else's — and one like 'my foot', which has inalienable possession — my foot will always be mine.
I'm in possession of the car.
... sometimes possess local situational awareness that can't be captured in nested "if-then" ...