-e kalmak teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- -e kalmak
- devolve on
- -e kalmak
- rest with
- geriye kalmak
- remain
- geç kalmak
- be late
I was afraid I'd be late.
- Geç kalmaktan korktum.
Tom said that he didn't mean to be late.
- Tom amacının geç kalmak olmadığını söyledi.
- kalmak
- stay
I'd like to stay one more night. Is that possible?
- Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?
I want to stay here longer.
- Burada daha uzun kalmak istiyorum.
- maruz kalmak
- be exposed to
- hasret kalmak
- long
- bağlı kalmak
- abide by
- beklemede kalmak
- stand by
- sağ kalmak
- survive
- kalmak
- be
- kabul etmek zorunda kalmak
- concede
- altında kalmak
- swallow
- aynen kalmak
- remain
- hayatta kalmak
- survive
We did what we had to to survive.
- Hayatta kalmak için yapmak zorunda olduğumuz şeyi yaptık.
You were lucky to survive the attack.
- Saldırıda hayatta kalmak için şanslıydınız.
- kalmak
- if it were left up to (someone). Kalsın
- aynen kalmak
- rest
- uyanık kalmak
- sit up
- ayakta kalmak
- keep up
- berabere kalmak
- tie
- kanlar içinde kalmak
- be drenched in blood
- kalmak
- cease
- kalmak
- abide
- zorunda kalmak
- be obliged to
- arada kalmak
- to be mixed up in an affair
- beraber kalmak (biriyle)
- stick with
- ev işleri yaparak aile yanında kalmak
- au pair
- geç kalmak
- late
Tom said that he didn't mean to be late.
- Tom amacının geç kalmak olmadığını söyledi.
I was afraid I'd be late.
- Geç kalmaktan korktum.
- geç kalmak
- to be late
Tom said that he didn't mean to be late.
- Tom amacının geç kalmak olmadığını söyledi.
Tom doesn't want to be late.
- Tom geç kalmak istemiyor.
- hamile kalmak
- conceive
- hayran kalmak
- enthuse
- kalmak
- to be postponed
- kalmak
- to be
Tom said that he didn't mean to be late.
- Tom amacının geç kalmak olmadığını söyledi.
I don't like to be alone.
- Yalnız kalmak istiyorum.
- kalmak
- remain
She has remained abroad ever since.
- O zamandan beri yurt dışında kalmaktadır.
In situations like these, it's best to remain calm.
- Bu gibi durumlarda sakin kalmak en iyisidir.
- maruz kalmak
- sustain
- sokakta kalmak
- 1. to be left homeless, be left without a place to lay one's head. 2. to be locked out of one's house, be unable to get into one's house
- yoksun kalmak
- to be deprived of
- gebe kalmak
- conceive
- geri kalmak
- 1. to stay behind, remain behind. 2. (for a timepiece) to be slow. 3. to be underdeveloped
- geri kalmak
- lag
- kalmak
- be left
They said they only wanted to be left alone.
- Sadece yalnız kalmak istediklerini söylediler.
She just wants to be left alone.
- O sadece yalnız kalmak istiyor.
- -e geç kalmak
- be late
- arada kalmak
- be mixed up in an affair
- arada kalmak
- mixed up in an affair
- arkada kalmak
- to stay behind
- bir yerde kalmak (su vb)
- stand
- devam etmek kalmak
- persist
- dinleme durumunda kalmak
- (Askeri) maintain watch
- elde kalmak
- left over
- elinde kalmak
- remain unsold
- evde kalmak
- stay home
Tom can't go out drinking with the guys tonight. He has to stay home and take care of his mother.
- Tom bu gece adamlarla içmek için dışarı çıkamaz. O evde kalmak ve annesine bakmak zorunda.
Does Tom have to stay home today?
- Tom bugün evde kalmak zorunda mı?
- evde kalmak
- stop in
- evde kalmak
- stay in
It's a shame to stay indoors on a day like this.
- Böyle bir günde evde kalmak bir utanç.
I want to stay in the house.
- Evde kalmak istiyorum.
- evde kalmak
- not to be able to get married
- gebe kalmak
- (Tıp) carry in the womb
- gebe kalmak
- (Tıp) be pregnant
- genç kalmak
- stay young
- gerisinde kalmak
- fall behind
- gerisinde kalmak
- fall astern
- geç kalmak
- get late
- geç kalmak
- be delayed
- güncel kalmak
- (deyim) keep abreast of
- hamile kalmak
- (deyim) have a bun in the oven
- hamile kalmak
- get pregnant
- hamile kalmak
- become pregnant
- hasret kalmak
- feel the absence of
- hasret kalmak
- miss
- hatta kalmak
- hold on
- hatta kalmak
- hold the line
- hayran kalmak
- be struck with admiration
- hayran kalmak
- be impressed
- hayran kalmak
- hold in esteem
- hayran kalmak
- to be filled with admiration
- hayran kalmak
- hold-in-high-regard
- hayran kalmak
- be filled with admiration
- hayran kalmak
- hold in high esteem
- hayran kalmak
- filled with admiration
- içinde kalmak
- (deyim) engulf in
- kalmak
- hover over
- kalmak
- rest
- kalmak
- left
I just want to be left alone for a while.
- Sadece bir süre yalnız kalmak istiyorum.
They said they only wanted to be left alone.
- Sadece yalnız kalmak istediklerini söylediler.
- kalmak
- postponed
- kalmak
- fall to
- kalmak
- descend from
- kalmak
- inherited from
- kalmak
- dwell
- kalmak
- be inherited from
- kalmak
- be postponed
- kalmak
- spend time
- maruz kalmak
- to be exposed to, be subjected to
- maruz kalmak
- be subjected
- maruz kalmak
- (Havacılık) be subjected to
- maruz kalmak
- come in for
- maruz kalmak
- exposed to
In fact, the inhabitants have been exposed to radioactive rays.
- Aslında, yerleşik halk radyoaktif ışınlara maruz kalmaktadır.
- maruz kalmak
- be predisposed
- maruz kalmak
- impose upon
- maruz kalmak
- imposed upon
- maruz kalmak
- expose
In fact, the inhabitants have been exposed to radioactive rays.
- Aslında, yerleşik halk radyoaktif ışınlara maruz kalmaktadır.
- maruz kalmak
- subject
- mecbur kalmak
- be forced to
- mecbur kalmak
- forced to
- memnun kalmak
- be satisfied
- miras kalmak
- pass to
- nefes nefese kalmak
- get out of breath
- sakin kalmak
- chill out
- sessiz kalmak
- keep silent
You have only to keep silent.
- Sadece sessiz kalmak zorundasın.
Tom was right to keep silent.
- Tom sessiz kalmakta haklıydı.
- seyirci kalmak
- look on
- seyirci kalmak
- stand by
- soluk soluğa kalmak
- gasp
- susuz kalmak
- without water
- ter içinde kalmak at
- lather
- uzak kalmak
- keep away
- yetersiz kalmak
- fall short
- yoksun kalmak
- deprived of
- yoksun kalmak
- forfeit
- yoksun kalmak
- lack
- zorunda kalmak
- obliged to
- zorunda kalmak
- have to
I don't want to have to hurt you, but if you get in my way, I'll have no choice.
- Seni incitmek zorunda kalmak istemiyorum ama yoluma çıkarsan başka seçeneğim kalmayacak.
I'd hate to have to go there with Tom.
- Oraya Tom ile gitmek zorunda kalmaktan nefret ediyorum.
- kalmak
- flunk
- maruz kalmak
- experience
- geri kalmak
- a) to stay behind b) (saat) to be slow
- hayatta kalmak
- live
- yalnız kalmak
- stand alone
- zorunda kalmak
- be obliged to do
- zorunda kalmak
- to be obliged to, to have to
- a kalmak
- a stay
- darda kalmak
- Be short of money, feel the pinch
- eksik kalmak
- to lack
- geri planda kalmak
- play second fiddle
- geçmişte kalmak
- linger
- geçmişte kalmak
- Be a thing of the past
- ikilemde kalmak
- be in a dilemma
ikilemde kaldım.
- karşısında kalmak
- To stay in front
- kifayetsiz kalmak
- come up short
- maruz kalmak
- Be exposed, be subject of, experience
- memnum kalmak
- to be satisfied
- minnettar kalmak
- grateful to
- naçar kalmak
- Be helpless
- takımın başında kalmak
- (Spor) to remain at the helm
- yarım kalmak.
- to stay halfway
- zorunda kalmak
- to be obliged to
- zorunda kalmak
- to be left no choice but (to do something)