I'm used to keeping early hours.
- Erken kalkmaya alışkınım.
She is used to living alone.
- Yalnız yaşamaya alışkın.
The more countries a language is spoken in, the less important it is to sound like a native speaker, since speakers of that language are accustomed to hearing various dialects.
- Bir dil ne kadar çok ülkede konuşulursa, yerli konuşanı gibi ses çıkarmak o kadar daha az önemlidir, çünkü o dilin konuşanları değişik lehçeler duymaya alışkındır.
Tom was accustomed to being on his own.
- Tom yalnız başına olmaya alışkındı.