Sunday's match will be crucial.
- Pazar günkü maç çok önemli olacak.
Tom made a crucial mistake.
- Tom çok önemli bir hata yaptı.
Terrorism is the most important factor for the division of a country and the creation of autonomous regions.
- Terörizm, bir ülkenin bölünmesi ve ayrılıkçı bölgelerin oluşumu için en önemli faktördür.
Water is important for people.
- Su, insanlar için önemlidir.
It's absolutely vital that we get to Tom Jackson's office by 2:30.
- 2.30'a kadar Tom Jackson'ın ofisine gitmemiz kesinlikle çok önemlidir.
She's vital to the mission.
- O görev için çok önemlidir.
Do you think that's significant?
- Onun önemli olduğunu düşünüyor musun?
The superpowers made significant progress in disarmament.
- Süper güçler silahsızlanmada önemli gelişme yaptılar.
Sunday's match will be crucial.
- Pazar günkü maç çok önemli olacak.
It's crucial for my girlfriend to be a hugger.
- Kız arkadaşımın kucaklamayı seven biri olması çok önemli.
She spends a major part of her income on food.
- O, gelirinin önemli bir bölümünü gıdaya harcıyor.
Tobacco was one of their major crops.
- Tütün önemli ürünlerden biridir.
The coral reef is the region's prime attraction.
- Mercan kayalığı, bölgenin en önemli cazibesidir.
Memory is an essential function of our brain.
- Hafıza, beynimizin önemli bir fonksiyonudur.
Memory is an essential function of our brain.
- Bellek beynimizin önemli bir işlevidir.
It doesn't matter when you come.
- Ne zaman geldiğin önemli değil.
It doesn't matter whether you answer or not.
- Cevap verip vermemem önemli değil.
The beginning is the most important part of the work.
- Başlangıç işin en önemli kısmıdır.
What is the most important tool ever invented?
- Bugüne kadar icat edilmiş en önemli araç nedir?
Statues of Buddha are notable works of Japanese art.
- Buda heykelleri Japon sanatının önemli eserleridirler.
This was the highlight of my day.
- Bu, günümün önemli olayıydı.
Paying attention to what you are doing is one of the most important keys to success.
- Ne yaptığına dikkat etmek başarmak için en önemli anahtarlardan biridir.
I thought this wasn't a big deal.
- Bunun çok önemli olmadığını düşündüm.
It's a very big deal.
- Bu çok önemli bir konu.
Coal is especially important.
- Kömür özellikle önemlidir.
Freedom of speech is especially important to broadcasters.
- Konuşma özgürlüğü özellikle yayımcılar için önemlidir.
That's the only thing that's important.
- Önemli olan tek şey odur.
I know that's important to you.
- Bunun senin için önemli olduğunu biliyorum.
The coral reef is the region's prime attraction.
- Mercan kayalığı, bölgenin en önemli cazibesidir.
Getting your message across is much more important than trying to say it exactly like a native speaker would say it.
- Mesajınızı anlatmak bir yerlinin tam olarak söyleyeceği gibi onu söylemeye çalışmaktan çok daha önemlidir.
I have to speak to you about something important.
- Seninle önemli bir şey hakkında konuşmak zorundayım.
What were yesterday's chief events?
- Dünün önemli olayları neydi?
What were the chief events of last year?
- Geçen yılın önemli olayları nelerdi?
Which countries have developed significantly during the past ten years?
- Son on yıl boyunca hangi ülkeler önemli ölçüde gelişti?
Tom's French has improved significantly.
- Tom'un Fransızcası önemli oranda gelişti.
That's not important now.
- O şimdi önemli değil.
That's interesting, but not important.
- Bu ilginç ama önemli değil.
It doesn't matter whether you come or not.
- Gelip gelmemen önemli değil.
It doesn't matter which team wins the game.
- Oyunu hangi takımın kazanacağı önemli değil.
I'm about to tell you something important.
- Sana önemli bir şey söylemek üzereyim.
She seems to know something important.
- Önemli bir şey biliyor gibi görünüyor.
It does not matter that he did not know about it.
- Onu bilmediği önemli değil
It does not matter to me whether you come or not.
- Gelip gelmemen benim için önemli değil.
Customer service is one of our foremost priorities.
- Müşteri hizmetleri bizim en önemli önceliğimizden biridir.
First and foremost, you need to figure out why you're here.
- Birincisi ve en önemlisi, neden burada olduğunu anlaman gerekiyor.
The falling of the Berlin Wall was truly a momentous occasion.
- Berlin duvarının düşüşü gerçekten önemli bir fırsattı.
I have grave concerns.
- Önemli endişelerim var.
The international situation is becoming grave.
- Uluslararası durum önemli hâle geliyor.
This was the highlight of my day.
- Bu, günümün önemli olayıydı.
High fever is a prominent symptom of this disease.
- Yüksek ateş, bu hastalığın önemli bir belirtisidir.
That film was an extremely inaccurate portrayal of key historical events.
- O film önemli tarihsel olayların son derece yanlış bir tasviriydi.
Many important historical events took place 7000 years B.C.
- Birçok önemli tarihsel olaylar M.Ö 7000 yıllarında gerçekleşti.
While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that.
- Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.
Madrid is the capital of Spain and its most important city.
- Madrid İspanyanın başkenti ve onun en önemli şehri.
The tax increases affected our lives greatly.
- Vergi artışları hayatlarımızı önemli ölçüde etkiledi.
This matter is of great importance.
- Bu sorun çok önemlidir.
Other factors of importance, which make litigation of large corporations more difficult, are the size and complexity of their activities.
- Büyük şirketleri dava etmeyi zorlaştıran diğer önemli etkenler de faaliyetlerinin boyutları ve karmaşıklığıdır.
Among these views, the second one is of importance.
- Bu görüşler arasında ikincisi önemlidir.
The buying and selling of peoples' personal information is becoming a big issue.
- İnsanların kişisel bilgilerini almak ve satmak önemli bir sorun oluyor.
If you want to go, then go. If you don't want to, then it's no big deal.
- Gitmek istersen o zaman git. Gitmek istemezsen bu hiç önemli bir şey değil.
The demand for rice in Japan is considerable.
- Japonya'da pirinç için talep önemli.
I think I've showed considerable constraint under the circumstances.
- Ben bu koşullar altında önemli bir baskı gösterdiğimi düşünüyorum.
I learned how important it is to eat a healthy lunch.
- Sağlıklı bir öğle yemeği yemenin ne kadar önemli olduğunu öğrendim.
A healthy and balanced diet is very important for all of us.
- Sağlıklı ve dengeli bir diyet hepimiz için çok önemlidir.
I am somebody and I am important.
- Ben önemli kimseyim ve önemliyim.