(ab'nor*mal teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- mal
- goods
These goods are free of duty.
- Bu mallar için gümrük vergisi yok.
Different countries import many goods.
- Farklı ülkeler, pek çok mal ithal etmektedirler.
- gümrükten mal kaçırmak
- smuggle
- mal olmak
- be
- mal
- commodity
Salt was a rare and costly commodity in ancient times.
- Eski çağlarda tuz az bulunan ve maliyetli bir metaydı.
- mal
- property, possession, assets; effects; wealth, riches; goods, commodity, merchandise; cattle, livestock; hash, heroin" " esrar; loose woman, slag; cock, prick
- mal
- chose
- mal
- possessions
Better to give up possessions than to live in discontent with others.
- Başkaları ile hoşnutsuzluk içinde yaşamaktansa dünya malından vazgeçmek daha iyi.
Happiness isn't merely having many possessions.
- Mutluluk sadece birçok mala sahip olmak değildir.
- mal
- asset
This financial audit also includes an evaluation of the company's assets.
- Bu mali denetim, aynı zamanda şirketin varlıklarının bir değerlendirmesini içerir.
Tom put all of his assets in a blind trust.
- Tom tüm mal varlığını bir kayyuma devretti.
- mal olmak
- cost
That book costs 3,000 yen.
- O kitap 3.000 yene mal olmaktadır.
My textbooks cost a lot.
- Ders kitaplarım çok paraya mal olmaktadır.
- mal
- property
No one shall be arbitrarily deprived of his property.
- Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez.
He succeeded to his father's large property.
- O, babasının büyük mal varlığının varisi oldu.
- mal
- ware
- mal
- holding
Tom was holding a small box of stuff.
- Tom küçük bir malzeme kutusu tutuyordu.
- defolu mal
- reject
- mal
- slang pretty woman, nice piece of merchandise
- mal
- riches, wealth; assets
- mal
- slang goods, stuff (used for legally prohibited goods)
- mal
- a herd of cattle, horses, or water buffaloes
- mal
- slang money, dough
- mal
- cattle; horses; water buffaloes
- mal
- (Hukuk) goods, property, commodity
- mal
- (Konuşma Dili) scoundrel, bastard: Onun ne mal olduğunu şimdi anladım. I now see what a bastard he really is
- mal
- property, possession
- mal sahibi
- proprietor
- mal varlığı
- assets
Tom put all of his assets in a blind trust.
- Tom tüm mal varlığını bir kayyuma devretti.
He has over a million dollars in assets.
- Bir milyon doların üzerinde mal varlığı var.
- mal
- hereditament
- (mal) göndermek
- (Ticaret) route
- defolu mal
- seconds
- dışarıya mal göndermek
- export
- elde mevcut mal
- (Ticaret) stock
- gayrimenkul mal
- (Kanun) real estate
- gayrimenkul mal
- (Kanun) immovable property
- grand mal
- (Tıp) grand mal
- ilave mal
- additive property
- indirimli mal satan
- cut-rate
- indirimli mal satan
- cut-price
- kendine mal etmek
- commandeer
- kendine mal etmek
- take over
- kendisine mal gönderilen
- consignee
- mal yüklemek
- load
- menkul mal
- (Ticaret) movables
- menkul mal
- personal estate
- menkul mal
- personal property
- mevcut mal
- stock
- mevsimlik mal
- (Ticaret) seasonal goods
- nihai mal
- (Ticaret) final goods
- nihai mal ve hizmetler
- (Ticaret) final goods and services
- parti (mal)
- (Ticaret) lot
- petit mal
- (Tıp) petit mal
- serbest mal
- (Ticaret) free goods
- sevk etmek (mal vb)
- (Ticaret) despatch
- stok mal
- (Ticaret) stock
- stok mal kontrolü
- (Askeri) inventory control
- tehlikeli mal
- (Ticaret) dangerous goods
- toptan mal alıp satan kimse
- (Ticaret) wholesaler
- toptan mal satan tüccar
- jobber
- mal
- goods, merchandise
- mal
- merchandise
We see that the real world is becoming a world of merchandise.
- Biz gerçek dünyanın malların bir dünyası olduğunu görüyoruz.
Should we send back the wrong merchandise?
- Yanlış malı geri göndermemiz gerekiyor mu?
- dökme mal (ambalajsız mal )
- (Ticaret) bulk cargo
- piyasaya sunulan mal ya da hizmet
- to market goods or services offered