The lack of a public sphere in Europe is being felt more and more keenly.
- Avrupa'da kamusal alanın yokluğu artan bir şiddetle hissediliyor.
The lack of a public sphere in Europe is being felt increasingly keenly.
- Avrupa'da bir kamusal alan eksikliği giderek şiddetle hissedilmektedir.
I tried to give him some advice, but he just abused me violently.
- Ben ona biraz nasihat vermeye çalıştım fakat o bana şiddetle kötü davrandı.
The wind is blowing violently.
- Rüzgar şiddetle esiyor.
I strongly urge you to follow my advice.
- Tavsiyemi dinlemenizi şiddetle ısrar ediyorum.
I recommend it strongly.
- Bunu şiddetle tavsiye ediyorum.
Tom will be sorely missed.
- Tom şiddetle özlemiş olacak.
The cost of living has increased drastically.
- Yaşamanın maliyeti şiddetle artmıştır.
This technology will drastically lower the cost of solar energy.
- Bu teknoloji güneş enerjisinin maliyetini şiddetle düşürecektir.
I recommend it strongly.
- Bunu şiddetle tavsiye ediyorum.
Senator Hoar spoke strongly against the treaty.
- Senatör Hoar şiddetle antlaşmaya karşı konuştu.
She must be severely punished.
- Şiddetle cezalandırılmalıdır.
People severely criticized the Eiffel Tower during its construction.
- İnsanlar, inşaatı sırasında Eyfel Kulesi'ni şiddetle eleştirdiler.
Tom will be sorely missed.
- Tom şiddetle özlemiş olacak.
We were late for school because it rained heavily.
- Şiddetle yağmur yağdığı için okula geç kaldık.
No matter how heavily it snows, I have to leave.
- Ne kadar şiddetle kar yağarsa yağsın gitmek zorundayım.
Tom said he would strenuously defend the charges.
- Tom suçlamaları şiddetle savunacağını söyledi.
They are vehemently opposed to political correctness.
- Onlar şiddetle politik doğruluğa karşı çıkıyorlar.
He is vehemently opposed to political correctness.
- O şiddetle politik doğruluğa karşı oluyor.
How badly do you want it?
- Bunu ne kadar şiddetle istiyorsun?
We will miss you badly.
- Seni şiddetle özleyeceğiz.
He became forgetful, which annoyed him intensely.
- O unutkan oldu, bu onu şiddetle sinirlendirdi.
They're fighting fiercely now but I assure you they'll bury the hatchet before long.
- Onlar şimdi şiddetle mücadele ediyorlar fakat çok uzun zaman geçmeden önce savaş baltasını gömeceklerine sizi temin ederim.
The Union soldiers fought fiercely.
- Birlik askerleri şiddetle savaştı.
Sami viciously raped Layla.
- Sami, Leyla'ya şiddetle tecavüz etti.
The waves were tossing me viciously to and fro as I struggled to hold my breath.
- Ben nefesimi tutmaya çabalarken dalgalar beni şiddetle ileri geri fırlatıyordu.
Violence erupted all over the city because of the food shortages.
- Yiyecek yokluğundan dolayı şehrin her yerinde şiddet patlak verdi.
He believed that blacks could win their fight for equal rights without violence.
- O, siyahların şiddet olmaksızın eşit haklar için mücadelelerini kazanabileceklerine inanıyordu.
His running away from home is due to his father's severity.
- Onun evden kaçması babasının şiddetinden dolayıdır.
We were shocked by the intensity of our mother's anger.
- Annemizin öfkesinin şiddetiyle şok olduk.
The storm raged fiercely all that night.
- Fırtına bütün o gece şiddetle esmişti.
The fire raged and consumed the whole village.
- Yangın şiddetlendi ve bütün köyü yaktı.
A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
- Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
The heavy rains caused the river to flood.
- Şiddetşi yağmurlar nehrin taşmasına neden oldu.
A baby was flung out of its mother's arms when a plane hit severe turbulence while commencing its descent prior to landing.
- Bir bebek iniş öncesinde inişe başlarken bir uçak şiddetli türbülansa çarptığında bir bebek annesinin kollarına atıldı.
Fizik te ki manası.
The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing.
- Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.
They are vehemently opposed to political correctness.
- Onlar şiddetle politik doğruluğa karşı çıkıyorlar.
Tom vehemently denied the accusations.
- Tom suçlamaları şiddetle reddetti.