şiddet teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- violence
He believed that blacks could win their fight for equal rights without violence.
- O, siyahların şiddet olmaksızın eşit haklar için mücadelelerini kazanabileceklerine inanıyordu.
The arrival of the troops led to more violence.
- Askerlerin gelişi daha fazla şiddete yol açtı.
- severity
His running away from home is due to his father's severity.
- Onun evden kaçması babasının şiddetinden dolayıdır.
- intensity
We were shocked by the intensity of our mother's anger.
- Annemizin öfkesinin şiddetiyle şok olduk.
- intension
- fierceness
- vehemence
- sharpness
- stringency
- harshness, stringency, rigorousness
- edge
- harshness
- impetuosity
- (Hukuk) impetus
- intensity; severity; violence; vehemence
- intenseness
- acuteness
- rigour [Brit.]
- heaviness
- rigor
The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing.
- Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.
- force
- forcefulness
- lustiness
- violence; rage; vehemence; intensity; severity; fierceness; rigour, rigor; turbulence; brute force; force, strength
- rough stuff
- keenness
- asperity
- volume
- (Kanun) virtue
- rage
The storm raged for three days.
- Fırtına üç gün şiddetle devam etti.
The fire raged and consumed the whole village.
- Yangın şiddetlendi ve bütün köyü yaktı.
- heavy
The heavy rain prevented us from going fishing.
- Şiddetli yağmur balık tutmaya gitmemizi engelledi.
As you know, we were late due to the heavy rain.
- Bildiğiniz gibi, şiddetli yağmurun sonucu olarak geç kaldık.
- turbulence
A baby was flung out of its mother's arms when a plane hit severe turbulence while commencing its descent prior to landing.
- Bir bebek iniş öncesinde inişe başlarken bir uçak şiddetli türbülansa çarptığında bir bebek annesinin kollarına atıldı.
- fervency
- severeness
- vehemency
- roughness
- fury
- strength
- bitterness
- amplitude
Fizik te ki manası.
- violent resistance
- forceful
- {i} smartness
- {i} virulence
- {i} rigour
- {i} tempest
- flame
- vehement
They are vehemently opposed to political correctness.
- Onlar şiddetle politik doğruluğa karşı çıkıyorlar.
We are vehemently opposed to political correctness.
- Biz şiddetle politik doğruluğa karşı çıkıyoruz.
- fieceness
- smart
- bovver
- lusty
- {i} sting
- şiddet uygulama
- violent
- şiddet yanlısı; şiddet eğilimli
- violent, violent
- şiddet göstermek
- to behave harshly towards (someone)
- şiddet içeren suç raporu
- (Askeri) violent crime report
- şiddet içermek
- contain violence
- şiddet kullanarak sorgulama
- third degree
- şiddet kullanmak
- to use violence
- şiddet modülasyonu
- intensity modulation
- şiddet olayı
- act of terrorism
- fiziksel şiddet
- bullying
- aile içi şiddet
- family violence
- cinsel şiddet
- gender-based violence
- cinsel şiddet
- sexual harassment
- fiziksel şiddet
- (Pisikoloji, Ruhbilim) physical abuse
- fiziksel şiddet
- (Pisikoloji, Ruhbilim) physical violence
- sismik şiddet
- (Coğrafya) seismic intensity
- ailede kadına yönelik şiddet
- domestic violence against women
- kadına yönelik aile içi şiddet
- domestic violence against women
- düşey şiddet
- vertical intensity
- etnik gruplararası şiddet
- inter-ethnic violence
- grevcilere şiddet gösteren görevli
- goon
- güç ve ses şiddet birimi
- decibel
- kalorifik şiddet
- calorific intensity
- manyetik şiddet
- magnetic intensity
- porno-şiddet
- porno-violence
- porno-şiddet
- (Pisikoloji, Ruhbilim) pornoviolence
- ses şiddet ayarı
- fading control
- simgesel şiddet
- symbolic violence
- sismik şiddet haritası
- (Çevre) seismic intensity map
- sismik şiddet skalası
- (Çevre) seismic intensity scale
- tehlike şiddet derecesi
- hazard severity
- uçaklarda şiddet fiilleri
- (Hukuk) crimes on board of aircraft