He values honor above anything else.
- O, onura her şeyden daha çok değer verir.
Above all, you must help each other.
- Her şeyden önce, birbirinize yardım etmelisiniz.
Tom can't afford all the stuff Mary wants him to buy on his salary.
- Tom'un, Mary'nin ondan satın almasını istediği her şeyi maaşıyla almaya gücü yetmez.
Get this stuff out of here.
- Bu şeyi buradan çıkarın.
Don't say bad things about others.
- Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.
Please don't leave valuable things here.
- Lütfen değerli şeyleri burada bırakmayın.
I read an academic article in that language and understood almost everything, but when I tried reading a story for beginners I understood nothing.
- O dilde bilimsel bir yazı okudum ve neredeyse her şeyi anladım ama başlangıç seviyesindekiler için yazılmış bir hikayeyi okumaya çalıştığımda hiçbir şey anlamadım.
This article reminds me of something I saw on TV.
- Bu makale bana TV'de gördüğüm bir şeyi hatırlatıyor.
I have nothing to say on this matter.
- Benim bu konuda söyleyecek bir şeyim yok.
Do you have anything to say with regard to this matter?
- Bu konu ile ilgili olarak söyleyeceğin bir şey var mı?
There are some things we could've change, but we chose not to.
- Değiştirebileceğimiz bazı şeyler vardır fakat seçeceğimiz değil.
I realized that what I had chosen didn't really interest me.
- Seçtiğim şeyin beni ilgilendirmediğini anladım.
Today I just feel like staying at home and doing nothing.
- Canım bügün evde kalmak ve bir şey yapmamak istiyor.
I asked Tom to do the same thing that Mary was doing.
- Tom'un Mary'nin yaptığı aynı şeyi yapmasını rica ettim.
That's nothing you need to concern yourself with.
- Bu kendinizi endişelendirmenizi gereken bir şey değil.
Tom seems to be very concerned about something.
- Tom bir şey hakkında çok endişeli görünüyor.
Perpetual devotion to what a man calls his business, is only to be sustained by perpetual neglect of many other things.
- kendi işini sürekli fedakarlık olarak tanımlayan biri, sadece diğer bir çok şeyi ihmal ederek sürdürülebilir.
Spies make it their business to know things that you don't want them to know.
- Casuslar senin onların bilmesini istemediğin şeyleri bilmek için işlerini yaparlar.
Tom is pretty sure everything will go well.
- Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.
I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind.
- Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.
You don't really love me at all. You only care about your math stuff! Not at all, I do love you! Prove it! Okay. Let A be the set of the objects I love...
- Aslında beni hiç sevmiyorsun. Tek önem verdiğin şey matematik! Ne münasebet, seni seviyorum! Kanıtla! Peki. Sevdiğim şeyler A kümesi olsun...
It was an object of terror.
- Dehşet veren bir şeydi.
He knows a lot about foreign affairs.
- Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.