şey!

listen to the pronunciation of şey!
Türkçe - İngilizce
stuff

Tom knows a lot of stuff about Mary. - Tom Mary hakkında çok şey biliyor.

Tom doesn't like it when this kind of stuff happens. - Bu tür şey olduğunda, Tom bundan hoşlanmıyor.

{i} thing

Please don't leave valuable things here. - Lütfen değerli şeyleri burada bırakmayın.

The thing you have to know about Batman is, he's a superhero. - Batman hakkında bilmeniz gereken şey, onun süper kahraman olmasıdır.

article

I read an academic article in that language and understood almost everything, but when I tried reading a story for beginners I understood nothing. - O dilde bilimsel bir yazı okudum ve neredeyse her şeyi anladım ama başlangıç seviyesindekiler için yazılmış bir hikayeyi okumaya çalıştığımda hiçbir şey anlamadım.

Please place all articles not related to the lesson inside your bag. - Lütfen dersle ilgisi olmayan her şeyi çantana koy.

{i} matter

It doesn't matter what he said. - Söylediği şeyin hiçbir önemi yok.

I have nothing to say on this matter. - Benim bu konuda söyleyecek bir şeyim yok.

chose

There are some things we could've change, but we chose not to. - Değiştirebileceğimiz bazı şeyler vardır fakat seçeceğimiz değil.

I realized that what I had chosen didn't really interest me. - Seçtiğim şeyin beni ilgilendirmediğini anladım.

entity
{i} doing

I asked Tom to do the same thing that Mary was doing. - Tom'un Mary'nin yaptığı aynı şeyi yapmasını rica ettim.

The great pleasure in life is doing what people say you cannot do. - Hayatta büyük zevk insanların yapamayacağını söylediği şeyi yapmaktır.

{i} concern

It's no concern of mine. - O, beni ilgilendiren bir şey değil.

As far as Bob is concerned, anything goes. By contrast, Jane is very cautious. - Bob'a kalırsa, bir şey dönüyor. Buna karşılık, Jane çok dikkatli.

gizmo
aggregate
gimmick
hickey
thingumabob
business

It's my business to investigate such things. - Bu tür şeyleri araştırmak benim işim.

I don't know a thing about running a business. - İş idaresi hakkında bir şey bilmiyorum.

dingus
doohickey
the thing is
in thing
well

I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind. - Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.

Everything is well with us. - Bizimle her şey iyidir.

thing, stuff, object; what-d'you-call-him/-her/-it; what's-his/-her/-its-name; thingummy, thingumabob, thingumajig; well
object

It was an object of terror. - Dehşet veren bir şeydi.

You don't really love me at all. You only care about your math stuff! Not at all, I do love you! Prove it! Okay. Let A be the set of the objects I love... - Aslında beni hiç sevmiyorsun. Tek önem verdiğin şey matematik! Ne münasebet, seni seviyorum! Kanıtla! Peki. Sevdiğim şeyler A kümesi olsun...

affair

He knows a lot about foreign affairs. - Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.

thingummy
doings
what-do-you-call-it; what-do-you-call-him; whatyoumayjigger, thingumbob, thingamabob, thingumajig, thingummy (used to designate something or someone whose name one has either forgotten or doesn't know)
lark
doodad
thingumajig
whosit
picayune
backbone
{i} res
contraption
aught
plummet
thingamajig
Türkçe - Türkçe
(Osmanlı Dönemi) BAZİL
(Osmanlı Dönemi) SÜMM
(Osmanlı Dönemi) HURS
(Osmanlı Dönemi) HİLBİSE
(Osmanlı Dönemi) FÜVFE
(Osmanlı Dönemi) MA'NE
(Osmanlı Dönemi) KUZA'MELE
Nesne, madde: "Asıl zorluk belki öğrenilmesi lazım gelen şeylerin değil, unutulması gereken şeylerin çokluğundan gelir."- A. Ş. Hisar
Belirsiz bir anlamda madde, eşya, söz, olay, iş, durum vb.nin adı yerine kullanılır: "Bana sen pek çok şey kazandırdın."- R. H. Karay
Nesne, madde
Belirsiz bir anlamda madde, eşya, söz, olay, iş, durum vb. nin adı yerine kullanılır
(Osmanlı Dönemi) KAZAM