şekle

listen to the pronunciation of şekle
Türkçe - İngilizce
shape
To give something a shape and definition

The professor never pretended to the academic prerogative of forcing his students into his own channels of reasoning; he entered into and helped shape the discussion but above all he made his men learn to think for themselves and rely upon their own intellectual judgments.

To manouevre something into a certain shape
To image; to conceive; to body forth
A figure with unspecified appearance; especially a geometric figure
If someone or something is in shape, or in good shape, they are in a good state of health or in a good condition. If they are in bad shape, they are in a bad state of health or in a bad condition. He was still in better shape than many young men The trees were in bad shape from dry rot
A free-form, contiguous region of three-space defined as part of a Compound Shape Shapes may be viewed and edited using CESLab Shape Editor windows
a perceptual structure; "the composition presents problems for students of musical form"; "a visual pattern must include not only objects but the spaces between them"
A shape is a space enclosed by an outline, for example a circle, a square, or a triangle. He suggested that the shapes represented a map of Britain and Ireland
Dress for disguise; guise
(n) The internal spatial relationship of vertices and edges that make up a face or the arrangement of faces on an object Examples of characteristics used to describe a face are the number of edges (sides), the angle between edges, and the ordering of edges around the perimeter Shape is independent of overall scale but not of viewpoint
You can use in the shape of to state exactly who or what you are referring to, immediately after referring to them in a general way. The Prime Minister found a surprise ally today in the shape of Jacques Delors, the Commission President
A two-dimensional area that is formed when a line meets or crosses over itself
The rank and extents of an array Shape can be represented by a rank-one array (vector) whose elements are the extents in each dimension
give a shape or form to; "shape the dough"
any spatial attributes (especially as defined by outline); "he could barely make out their shapes through the smoke"
To form or create; especially, to mold or make into a particular form; to give proper form or figure to
When something takes shape, it develops or starts to appear in such a way that it becomes fairly clear what its final form will be. In 1912 women's events were added, and the modern Olympic programme began to take shape. Supreme Headquarters Allied Powers, Europe. Supreme Headquarters Allied Powers Europe the place in Belgium where the Supreme Allied Commander of Europe, one of the military commanders of NATO, is based
Shape is an area that is contained within an implied line or is seen and identified because of colour or value change Shapes have two dimensions, length and width, and can be geometric or free-form Design in painting is basically the planned arrangement of shapes in a work of art
A model; a pattern; a mold
şekil
{i} figure

These figures don't add up. - Bu şekiller toplanmaz.

I can't make out these figures. - Bu şekilleri anlayamam.

şekil
mold
şekil
shape

Modern bridges are similar in shape. - Modern köprüler şekil olarak benzer.

Our political system was shaped by feudal traditions. - Siyasi sistemimiz feodal gelenekler tarafından şekillendirilmişti.

şekil
image
şekil
mould
şekil
form

Buddha, impressed by the rabbit's efforts, raised him unto the moon and set him in that form forever more. - Tavşanın çabalarından etkilenen Buddha onu aya kadar yükseltti ve onu sonsuza kadar bu şekilde bıraktı.

A form appeared in the darkness. - Karanlıkta bir şekil belirdi.

şekil
pattern

Patterns of married life are changing a lot. - Evlilik yaşam şekilleri çok değişiyor.

şekil
{i} contour
şekil
printing
şekil
format
şekil
cast
şekil
delineate
şekil
(Tıp) forme
şekil
vein
şekil
conformation
şekil
face

The victim's body was lying face down on the rug. - Kurbanın vücudu halı üzerinde yüzü aşağıya bakacak şekilde yatıyordu.

His face is distorted by pain. - Onun yüzü acıdan şekil değiştirmişti.

şekil
outline
şekil
line

The refugee crossed the line safely. - Mülteciler güvenli bir şekilde sınır çizgisini geçtiler.

At the bus stop, people waited in orderly lines, but as soon as the bus pulled up, the line broke up. - Otobüs durağında,insanlar düzgün bir şekilde sırada beklediler.Filhakika otobüs durur durmaz sıra bozuldu.

şekil
diagram
şekil
configuration
şekle girer
fictile
şekil
{i} wise

A wise man would not act in that way. - Akıllı bir adam bu şekilde hareket etmezdi.

düzgün şekle girmek
got into linear form
farklı şekle sahip
custom-shaped
olumsuz şekle çeviren
privative
şekil
(Hukuk) modality
şekil
turn

Tom doesn't know how things turned out this way. - Tom şeylerin bu şekilde ortaya nasıl çıktığını bilmiyor.

Surprisingly enough, he turned out to be a thief. - Şaşırtıcı şekilde, onun bir hırsız olduğu ortaya çıktı.

şekil
figure , shape
şekil
way, manner
şekil
diagram, figure, illustration
şekil
semblance
şekil
kind, sort, variety
şekil
morpho
şekil
condition, state
şekil
illustration
şekil
shape, form; diagram, figure; way, manner
şekil
eidolon
şekil
feature
şekil
figuration
şekil
effigy
şekil
shadow
şekil
model
şekil
species
Türkçe - Türkçe

şekle teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) (Şekl) Biçim, dış görünüş. Çehre. Tarz. Formül
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Geo: Bir veya daha fazla hudut vasıtasiyle mahdut ve mahsur olan şey
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Bir adamın tab' ve hevasına muvafık olan şey
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Hey'et
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Muhtelif, müşkil işlerin her biri
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Birşeyin gerek hissedilen ve gerek mevhum sureti
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Şebih ve misil
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Edb: Aruz ıstılahında mısraların sayısına ve kafiyelerin sırasına göre ortaya çıkan şekil
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Suret. Surette benzerlik
ŞEKİL
(Osmanlı Dönemi) Gr: Yazıya nokta, hareke ve i'rab koymak
Şekil
(Osmanlı Dönemi) BÂB
şekil
Bir kavramın, düşüncenin, olayın veya işin değişik oluş biçimi
şekil
Bir nesnenin dış çizgileri bakımından niteliği, dıştan görünüşü, biçim: "Dünyayı alıp avcuna bir gün Tanrım / Avcunda bu dünyaya bir şekil ver."- A. N. Asya
şekil
Olma biçimi, durum, hâl
şekil
Anlatım biçimi: "Ne yapıp yapmış, bu havai konuşmayı röportaj şekline sokmuştu."- Y. K. Karaosmanoğlu
şekil
Bir konuyu açıklamaya yarayan resim
şekil
Biçim
şekil
Bir nesnenin dış çizgileri bakımından niteliği, dıştan görünüşü, biçim
şekil
Toplumsal bir bütünün kuruluş biçimi
şekil
Anlatım biçimi
şekil
Bir kavramın, düşüncenin, olayın veya işin değişik oluş biçimi: "Yalnızlığın şekilleri vardır, kimsesiz bir yerde yalnızlık, sosyete ve kalabalık içinde yalnızlık."- R. N. Güntekin
şekil
Bazı matematiksel varlıkların gösterilmesine yarayan resim
şekil
Davranış biçimi, tutum, yol, tarz
şekil
motif
şekle