şansa

listen to the pronunciation of şansa
Türkçe - İngilizce
at haphazard
hit-and-miss
fortunately
hit and miss
şans
luck

I know what a lucky boy I am. - Ben ne şanslı bir çocuk olduğumu biliyorum.

I wish you good luck. - Sana iyi şanslar diliyorum.

şans
fortune

He had the fortune to marry a nice girl. - Onun güzel bir kızla evlenme şansı vardı.

He had the good fortune to marry a pretty girl. - Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.

şans
chance

I had a chance to meet him in Paris. - Paris'te onunla buluşma şansım vardı.

Any chance you know where I put my keys? - Anahtarlarımı nereye koyduğumu bilmen için şans var mı?

şansa bağlı
flukey
şansa bağlı
fluky
şansa bağlı
hazardous
şansa bağlı
aleatoric
şansa bağlı
(Hukuk) at stake
şansa bırakmak
toss up
şansa göre
as luck would have it
şansa kalmış
dicey
şans
hap

You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime. - Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.

I happened along when the car hit the boy. - Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.

şans
{i} show
şans
good fortune

She had the good fortune to get into the school she wanted to. - Şanslıydı ki istediği okula girdi.

Most people judge men only by their success or their good fortune. - Çoğu insan erkekleri sadece onların başarıları ya da iyi şansıyla değerlendirir.

şans
shot

Tom didn't think he had a chance to succeed, but he at least wanted to give it a shot. - Tom başarmak için bir şansı olduğunu düşünmüyordu fakat o hiç olmazsa bir fırsat vermek istedi.

Give me another shot. - Bana bir şans daha ver.

şans
fluke
şans
odds
şans
break

I knew that I'd break her heart, but I had no choice. - Onun kalbini kıracağımı biliyordum ama hiç şansım yoktu.

Do you believe that you will get seven years of bad luck if you break a mirror? - Bir ayna kırarsan yedi yıl kötü şansa uğrayacağına inanıyor musun?

şans
hep
şans
serendipity
şans
luck of
şans
by luck
şans
have chance
işi şansa bırakmamak
take one's chance
şans
fluky
şans
hit

Tom was lucky that Mary didn't hit him. - Mary ona vurmadığı için Tom şanslıydı.

I happened along when the car hit the boy. - Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.

şans
Good luck!

The people exulted over their good luck. - İnsanlar iyi şanslarıyla övündüler.

I am happy about your good luck. - Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.

şans
inning
şans
hazard
şans
turnup
şans
flukey
şans
auspiciousness
şans
star

There is no one who is born under an unlucky star, there are only people who cannot read the sky. - Şanssız bir yıldızın altında doğmuş olan kimse yoktur, sadece gökyüzünü okuyamayan insanlar vardır.

I thank my lucky stars that I'm still alive. - Hala hayatta olduğum için şansıma şükrediyorum.

şans
opportunity

We have the opportunity to make some changes. - Bazı değişiklikler yapma şansımız var.

Tom deserves another opportunity. - Tom başka bir şansı hak ediyor.

şans
luck, chance, good fortune, break
şans
innings
şans
peradventure
şans
{i} good luck

Tom wished Mary good luck. - Tom Mary'ye iyi şans diledi.

Goodbye and good luck. - Güle güle ve iyi şanslar.

şans
haphazard
Türkçe - Türkçe

şansa teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

şans
Talih, baht, felek
şans
Talih, baht, felek: "Bir hafta içinde kayıplar ve kazanmalarla şansım değişti."- R. H. Karay