şans

listen to the pronunciation of şans
Türkçe - İngilizce
luck

When one lucky spirit abandons you another picks you up. I just passed an exam for a job. - Şanslı bir ruh seni terk ettiği zaman, bir başkası seni alır.Ben az önce bir iş sınavını geçtim.

Luckily, I was able to get the tickets yesterday. - Şansa bak ki, biletleri dün almıştım.

fortune

Her ability to amass a fortune is due to luck and hard work. - Biriktirdiği serveti şansına ve çok çalışmasına borçlu.

He had the fortune to marry a nice girl. - Onun güzel bir kızla evlenme şansı vardı.

chance

This is your only chance. - Bu senin yegâne şansın.

I had a chance to meet him in Paris. - Paris'te onunla buluşma şansım vardı.

shot

Please give me one more shot. - Lütfen bana bir şans daha verin.

I've never seen a shot like that. - Hiç böyle bir şans görmemiştim.

hap

I am happy about your good luck. - Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.

I happened along when the car hit the boy. - Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.

fluky
hit

I happened along when the car hit the boy. - Araba çocuğa çarptığında şans eseri karşılaştım.

I should've hit Tom while I had the chance. - Şansım varken Tom'u vurmalıydım.

Good luck!

Tom wished Mary good luck. - Tom Mary'ye iyi şans diledi.

I am happy about your good luck. - Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.

inning
hazard
turnup
flukey
auspiciousness
star

Tom got a chance to start over. - Tom'un başlamak için bir şansı var.

I am giving you a star. - Sana bir şans veriyorum.

odds
fluke
opportunity

One day, all children in Malaysia will have the opportunity to attain an excellent education. - Bir gün, Malezya'nın tüm çocukları mükemmel bir eğitime ulaşma şansına sahip olacak.

We have the opportunity to make some changes. - Bazı değişiklikler yapma şansımız var.

show
luck, chance, good fortune, break
innings
good fortune

He had the good fortune to marry a pretty girl. - Güzel bir kızla evlenmek için iyi şansı vardı.

By good fortune, they escaped. - Iyi şans sayesinde onlar kaçtı.

break

Tom can't catch a break. - Tom bir şans yakalayamaz.

I knew that I'd break her heart, but I had no choice. - Onun kalbini kıracağımı biliyordum ama hiç şansım yoktu.

hep
serendipity
luck of
by luck
have chance
peradventure
{i} good luck

I am happy about your good luck. - Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.

Tom wished Mary good luck. - Tom Mary'ye iyi şans diledi.

haphazard
şans eseri
fluke
şans eseri
by chance

He met Sam purely by chance. - O, tamamen şans eseri Sam ile karşılaştı.

I met her by chance on a train. - Bir trende şans eseri onunla tanıştım.

şans vermek
Give somebody a chance

You should give him a second chance.

şans dilemek
to wish sb well
şans eseri olan
adventitious
şans eseri olan
chance
şans eseri olarak
by any chance

Do you know Tom by any chance? - Şans eseri olarak Tom'u tanıyor musun?

şans eseri olarak
oddly enough
şans eseri olmak
to chance
şans eseri olmak
chance
şans getirmek
be fortunate
şans hediyesi
handsel
şans hediyesi
hansel
şans işi
toss up
şans işi
venture
şans tanımak
to give (someone) a chance, give (someone) a break
şans tanımak
give an opportunity
şans tanımak
give a chance
şans tanımak
give a break
şans tanımak
to give sb a break
şans tanımak
give smb. a show
şans tanımamak
outmatch
şans yıldızı
lucky star
şans eseri
fortuitously
şans eseri
fortunately
bol şans
good luck
ikinci şans
second chance
şans dilemek
wish somebody well
şans eseri
luck into something
şans eseri
serendipitously
şans eseri
by good fortune
şans eseri
tossup
şans eseri
perchance
şans eseri
luckily

Luckily he did not see me. - Şans eseri o beni görmedi.

Luckily, Tom had some money I could borrow. - Şans eseri, Tom'un ödünç alabileceğim biraz parası vardı.

kör şans
blind luck
Şans dilemek
cross one's fingers
Şans eseri
as luck would have it meaning
şanslar
chances

We know very well what our chances are. - Şanslarımızın ne olduğunu çok iyi biliyoruz.

What are our chances? - Bizim şanslarımız nedir?

anlık şans
streak of luck
az bir şans
not a dog's chance
bana şans dile
cross your fingers for me
başarılması mümkün şans
a sporting chance
beklenmedik şans
windfall
bol şans
break a leg!
büyük şans
jackpot
büyük şans
a great occasion
ele geçen şans
(deyim) a fair crack of the whip
iyi şans
Good luck!
kötü şans
ill fortune
kötü şans
(deyim) hard cheese
kötü şans
(Konuşma Dili) bad break
küçük bir şans
a fat chance
kısa süren şans
streak of luck
nerdeyse sıfır şans
buckley's chance
yeterli kazanma şans
(Konuşma Dili) sporting chance
yok denecek kadar az şans
not a dog's chance
zayıf şans
outside chance
şans eseri
{s} haphazard
şans eseri
incidentally
şans eseri
providentially
Türkçe - Türkçe
Talih, baht, felek
Talih, baht, felek: "Bir hafta içinde kayıplar ve kazanmalarla şansım değişti."- R. H. Karay
kör şans
Kötü talih
İngilizce - Türkçe

şans teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

şans frais
(Ticaret) ücretsiz
şans