I am sorry, I've got to go.
- Üzgünüm, gitmek zorundayım.
I am sorry to have kept you waiting.
- Sizi beklettiğim için üzgünüm.
I'm sorry to be late.
- Geç kaldığım için üzgünüm.
I'm sorry, I love you.
- Üzgünüm, seni seviyorum.
I'm sorry I'm so late.
- Geç kaldığım için üzgünüm.
I'm sorry about being late.
- Geç kaldığım için üzgünüm.
I really do feel sorry for Tom.
- Tom için gerçekten üzgünüm.
The young woman under that tree looks sad.
- Şu ağacın altındaki genç kadın üzgün görünüyor.
I felt very sad when I heard the news.
- Haberi duyduğumda çok üzgün hissettim.
I'm sorry, I love you.
- Üzgünüm, seni seviyorum.
I'm sorry to be late.
- Geç kaldığım için üzgünüm.
He was too upset to distinguish vice from virtue.
- O, ahlaksızlığı erdemden ayıramayacak kadar çok üzgündü.
She looked upset as she read the letter.
- Mektubu okurken, o üzgün görünüyordu.
I'm sorry that I've made you so unhappy.
- Seni çok mutsuz ettiğim için üzgünüm.
I'm very sorry you're so unhappy.
- Çok mutsuz olduğunuz için çok üzgünüm.
Tom looks sad and disappointed.
- Tom üzgün ve hayal kırıklığına uğramış görünüyor.
I'm sorry if I disappointed you.
- Seni hayal kırıklığına uğrattıysam üzgünüm.
Many letters of encouragement refreshed my sad heart.
- Çok sayıda destek mektubu üzgün kalbimi rahatlattı.
He was heartbroken and hanged himself.
- Çok üzgündü ve kendini astı.
Tom is depressed and upset.
- Tom depresif ve üzgün.
I hope you're not too miffed.
- Umarım çok üzgün değilsindir.
Tom was touched that Mary was worried about him.
- Tom, Mary'nin onun hakkında üzgün olmasından etkilenmişti.
I'm worried. Tom hasn't been talking to anyone since his sister's accident.
- Üzgünüm. Tom kız kardeşinin kazasından beri hiç kimseyle konuşmuyor.
Tom left Mary's house looking dejected.
- Tom Mary'nin evini üzgün görünerek terk etti.
I'm very sorry to have troubled you.
- Sizi rahatsız ettiğim için çok üzgünüm.
I am sorry to have troubled you.
- Sizi rahatsız ettiğim için üzgünüm.
She went out of the room with downcast eyes.
- Üzgün gözlerle odadan çıktı.
She went out of the room with downcast eyes.
- Üzgün gözlerle odadan çıktı.
You look kind of down.
- Biraz üzgün görünüyorsun.
Sorry. Traffic was heavy.
- Üzgünüm. Trafik ağırdı.
Why are you so glum? Our dog is sick.
- Neden bu kadar üzgünsün? Köpeğimiz hasta.
Tom had a pained look on his face.
- Tom'un yüzünde üzgün bir ifade vardı.