Chris could not conceal his sadness when he heard that Beth had been unable to find his valuable watch.
- Chris, Beth'in değerli kol saatini bulamadığını duyduğunda üzüntüsünü gizleyemedi.
I saw the mark of sadness that had remained on her face.
- Onun yüzünde kalan üzüntü işaretini gördüm.
He felt great sorrow when his wife died.
- Eşi öldüğünde büyük üzüntü hissetti.
Neither joy nor sorrow can last forever.
- Ne mutluluk ne de üzüntü sonsuza kadar sürebilir.
She showed her regret over the serious mistake.
- O ciddi bir hata üzerinde üzüntüsünü gösterdi
He expressed regret over the affair.
- Olaydan duyduğu üzüntüyü ifade etti.
The girl was overcome with grief.
- Kız üzüntüye yenik düştü.
Friendship redoubles joy and cuts grief in half.
- Dostluk sevinci ikiye katlar ve üzüntüyü yarıda keser.
Cares and worries were pervasive in her mind.
- Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındılar.
Cares and worries were pervasive in her mind.
- Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındı.
She looked sadly at me.
- O, bana üzüntülü şekilde baktı.
I saw the mark of sadness that had remained on her face.
- Onun yüzünde kalan üzüntü işaretini gördüm.