The old man laughed sadly.
- Yaşlı adam üzüntülü bir şekilde güldü.
She looked sadly at me.
- O, bana üzüntülü şekilde baktı.
Tom said that he was sorry.
- Tom üzüntülü olduğunu söyledi.
Tom said that he was really sorry.
- Tom gerçekten üzüntülü olduğunu söyledi.
The sons sorrowfully buried their parents.
- Oğulları üzüntülü şekilde ebeveynlerini gömdü.
The sons sorrowfully buried their father.
- Oğulları üzüntülü şekilde babalarını gömdü.
Tom said you were upset.
- Tom üzüntülü olduğunu söyledi.
Tom said that he was upset.
- Tom üzüntülü olduğunu söyledi.
Chris could not conceal his sadness when he heard that Beth had been unable to find his valuable watch.
- Chris, Beth'in değerli kol saatini bulamadığını duyduğunda üzüntüsünü gizleyemedi.
He hid his sadness behind a smile.
- Tebessümün arkasında üzüntüsünü sakladı.
He felt great sorrow when his wife died.
- Eşi öldüğünde büyük üzüntü hissetti.
Neither joy nor sorrow can last forever.
- Ne mutluluk ne de üzüntü sonsuza kadar sürebilir.
The old man laughed sadly.
- Yaşlı adam üzüntülü bir şekilde güldü.
He expressed regret over the affair.
- Olaydan duyduğu üzüntüyü ifade etti.
The loss of his mother brought him sorrow and regret.
- Annesinin kaybı ona üzüntü ve pişmanlık getirdi.
I hope that incident won't cause you any grief when you try to leave the country.
- Umarım ülkeyi terk etmeye çalışırken bu olay size bir üzüntüye neden olmaz.
His talk distracted her from grief.
- Onun konuşması onu üzüntüsünden uzaklaştırdı.
Cares and worries were pervasive in her mind.
- Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındılar.
Cares and worries were pervasive in her mind.
- Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındı.
Chris could not conceal his sadness when he heard that Beth had been unable to find his valuable watch.
- Chris, Beth'in değerli kol saatini bulamadığını duyduğunda üzüntüsünü gizleyemedi.
He hid his sadness behind a smile.
- Tebessümün arkasında üzüntüsünü sakladı.