I saw the mark of sadness that had remained on her face.
- Onun yüzünde kalan üzüntü işaretini gördüm.
He hid his sadness behind a smile.
- Tebessümün arkasında üzüntüsünü sakladı.
My heart was filled with sorrow.
- Kalbim üzüntü ile doluydu.
The news filled her with sorrow.
- Haber onu üzüntü ile doldurdu.
His talk distracted her from grief.
- Onun konuşması onu üzüntüsünden uzaklaştırdı.
The girl was overcome with grief.
- Kız üzüntüye yenik düştü.
She regretted deeply when she looked back on her life.
- Hayatında geriye baktığında, o derin üzüntü duymuştur.
He expressed regret over the affair.
- Olaydan duyduğu üzüntüyü ifade etti.
Cares and worries were pervasive in her mind.
- Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındılar.
Cares and worries were pervasive in her mind.
- Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındı.
I saw the mark of sadness that had remained on her face.
- Onun yüzünde kalan üzüntü işaretini gördüm.
He hid his sadness behind a smile.
- Tebessümün arkasında üzüntüsünü sakladı.