üst teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- top
The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
Look at the picture at the top of the page.
- Sayfanın üst kısmındaki resme bak.
- upper
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
- Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
- superior
This cloth is superior to that.
- Bu kumaş ona göre daha üstün.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
- upper side, upper part, top; outside surface; clothing, dress; body; (para) remainder, change; superior; upper, uppermost
- senior
This seminar will target senior marketing leaders from Japanese firms.
- Bu seminer Japon firmalarından üst düzey pazarlama liderlerini hedef alacaktır.
He holds a senior position in the government.
- O, hükümette üst düzey bir konuma sahiptir.
- surface
- covering
- at or about (a certain time): öğle üstü in the early afternoon/ at noon
- high
How to overcome the high value of the yen is a big problem.
- Yüksek yen değerinin nasıl üstesinden gelineceği büyük bir sorundur.
There are few high-ranking positions left open for you.
- Sizin için açık bırakılmış birkaç üst düzey pozisyon var.
- change
Please be careful not to forget your card or your change in the machine.
- Kartını ya da para üstünü makinede unutmamak için lütfen dikkatli ol.
You gave me the wrong change.
- Bana paranın üstünü yanlış verdin.
- (Matematik) power
He believed in the supreme power of the law.
- Hukukun üstün gücüne inanıyordu.
He swept to power in 1929.
- 1929'da ezici bir üstünlükle iktidara geldi.
- upper part
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
The upper part of the mountain is covered with snow.
- Dağın üst kısmı karla kaplıdır.
- chief
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
- (Ticaret) major
A major is above a captain.
- Binbaşı yüzbaşının üstündedir.
- powers
- (İnşaat) topping
- (Bilgisayar) ceiling
Tom is lying on his back, staring at the ceiling.
- Tom sırt üstü uzanıyor, tavana bakıyor.
- remainder
- clothing
- outside surface
- upper side
- (Matematik) exponential
The greatest shortcoming of the human race is our inability to understand the exponential function.
- İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.
The exponential function has a horizontal asymptote.
- Üstel fonksiyonun yatay asimptotu vardır.
- uppermost
- (Biyokimya) super
His paper is superior to mine.
- Onun raporu benimkine göre üstündür.
This cloth is superior to that.
- Bu kumaş ona göre daha üstün.
- above
Health is above wealth, for this does not give us so much happiness as that.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira zenginlik bize sağlık kadar çok mutluluk vermiyor.
Health is above wealth, for the former is more important than the latter.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira birincisi ikincisinden daha önemlidir.
- body
Tom has no upper body strength.
- Tom'un üst vücut gücü yok.
The guards performed a body cavity search.
- Muhafızlar üst araması yaptı.
- dress
I want Italian dressing on my salad.
- Salatamın üstüne İtalyan sosu istiyorum.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.
- upper surface, top: Kütüğün üstüne oturdu. She sat down on the log
- parent , powers , upper , exponent , top
- (a) superior, (a) boss
- clothes: Üstünü kirletme ha! Don't get your clothes dirty, you hear?
- space over or above: Üstümde ay parlıyordu. The moon was shining above me
- top, upper: en üst kat topmost floor. yokuşun üst yanında on the upper part of the slope
- remainder, rest (of an amount of money)
- upstairs
We heard someone go upstairs.
- Birinin üst kata gittiğini duyduk.
She called down from upstairs to ask what the noise was about.
- O, gürültünün ne hakkında olduğunu sormak için üst kattan seslendi.
- ultra
- on top
He put the skis on top of the car.
- Kayakları arabanın üstüne koydu.
A house is built on top of a solid foundation of cement.
- Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
- highup
- üst geçit
- overpass
- üst kat
- upstairs
The bedrooms are upstairs.
- Yatak odaları üst kattadır.
She went upstairs to her bedroom.
- O üst kata yatak odasına gitti.
- üst geçit
- footbridge
- üst sınıf
- superclass
- üst yapı
- pavement
- üst 2
- (Bilgisayar) top 2
- üst akıl
- superior mind
- üst alma
- (Bilgisayar,Matematik) exponentiation
- üst alma
- (Matematik) involution
- üst alt
- (Bilgisayar) top bottom
- üst bilgi
- (Bilgisayar) header
- üst devre
- (Askeri) senior
- üst dil
- (Pisikoloji, Ruhbilim) metalanguage
- üst düzey
- (Bilgisayar) parent level
- üst düzey
- higher-up
- üst düzey görevli
- vip
- üst düğüm
- parent node
- üst faz
- (Tıp) supernatant
- üst faz
- (Tıp) supernatant liquid
- üst hız
- overdrive
- üst indis
- (Bilgisayar) superscript
- üst karın
- (Anatomi) epigastrium
- üst küme
- (Bilgisayar) superset
- üst olma
- topping
- üst olmak
- (Askeri) outrank
- üst sayfa
- (Bilgisayar) parent page
- üst sayfa
- (Bilgisayar) top page
- üst sağ
- (Bilgisayar) top right
- üst sağa
- (Bilgisayar) upper right
- üst sol
- (Bilgisayar) top left
- üst taraf
- upper extremities
- üst yapı
- bodywork
- üst yazı
- cover letter
- üst yazı
- (Bilgisayar) over-script
- üst yönetim
- (Ticaret) senior management
- üst yüz
- surface
- üst yüzey
- top
- üst çene
- (Tıp) maxilla
- üst çizgi
- (Bilgisayar) over-bar
- üst öğe
- (Bilgisayar) parent
- üst öğe
- (Bilgisayar,Fizik) parent element
- üst üste
- one after the other
- üst üste
- one thing on top of another
- üst üste
- (deyim) day after day
They labored day after day.
- Onlar üst üste her gün çalıştılar.
- üst üste
- successive
- üst-dil
- (Felsefe) metalanguage
- üst-im
- superscript
- üst-insan
- superman
- üst-yazı
- (Bilgisayar) over-script
- üst anlatı
- Metanarrative
- üst baş
- clothes
- üst düzey bürokrat
- high-ranking bureaucrat, top-level bureaucrat
- üst düzey diplomat
- high-ranking diplomat, top-level diplomat
- üst kalite
- premium quality
- üst solunum yolları enfeksiyonu
- (Tıp, İlaç) Upper Respiratory Tract Infection
URTI.
- üst sınır
- Upper bound, upper limit
- üst tarafı
- upper side
- üst ton
- (Muzik) Overtone
- üst yapi
- upper structure
- üst yetkinlik
- high competence
- üst çeyrek
- (İstatistik) Upper quarter
- Üst Hazırlık Nezaret Konseyi; Güney Bölge Harekat Merkezi; Birleşik Devletler Gü
- (Askeri) Senior Readiness Oversight Council; Southern Region Operational Center, United States Southern Command
- Üst Huallage Vadisi
- (Askeri) Upper Huallaga Valley
- üst arama
- body search
- üst araması yapılması
- (Hukuk) intimate body search, invasive body search
- üst aygıt
- (Bilgisayar) parent device
- üst açı
- high-angle shot
- üst bagaj
- imperial
- üst bagaj
- roof rack
- üst balkon
- gallery
- üst band
- (Avcılık) top strap
- üst bant
- (Askeri) upper side band
- üst baskı
- overprint
- üst baş
- fig
- üst baş
- dress
- üst baş
- apparel
- üst baş
- clothes, apparel
- üst başa geçmek
- to sit with the bigwigs (in a meeting)
- üst boru
- crosabar
- üst burç
- upper bushing
- üst bölme
- (Bilgisayar) top pane
- üst bölme
- (Bilgisayar) upper pane
- üst bölüm
- upper section
- üst ca
- (Bilgisayar) parent ca
- üst cam perdesi
- pelmet
- üst depo
- upper tank
- üst deri
- scarfskin
- üst deri
- epidermis
- üst deriye ait
- epidermic
- üst deriye ait
- epidermal
- üst değirmentaşı
- upper millstone
- üst dizin
- Parent directory
- üst diş
- upper
- üst dişli
- top gear
- üst dudak
- upper lip
- üst düzenli kafes
- (İnşaat) superlattice
- üst düzey
- senior
She holds a senior position in the government.
- O hükümette üst düzey bir konuma sahiptir.
He holds a senior position in the government.
- O, hükümette üst düzey bir konuma sahiptir.
- üst düzey heyet
- (Hukuk) high-level delegation
- üst düzey ilişkiler
- superstructure
- üst düzey ziyaret
- (Hukuk) high-level visit
- üst ek sayfa
- overlay
- üst ekle
- (Bilgisayar) add superior
- üst el
- leaf grubu
- üst eşik
- soffit
- üst familya
- superfamily
- üst germe
- ledger
- üst geçitli kavşak
- cloverleaf
- üst geçiş
- upper culmination
- üst giriş
- (Arılık) upper entrance
- üst giysi
- overdress
- üst guid
- (Bilgisayar) parent guid
- üst gökada
- supergalaxy
- üst gövde
- coachwork
- üst güverte
- forecastle
- üst güverte
- promenade deck
- üst güverte
- superstructure
- üst hedef
- superordinate goal
- üst kanal
- head race
- üst karakter tuşu
- Shift key
- üst karın duvarı
- epigastrium
- üst kat
- top floor en
- üst kat
- upper story
- üst kat
- abovestairs
- üst kata
- upstairs
Carry the bags upstairs.
- Çantaları üst kata taşı.
She went upstairs to her bedroom.
- O üst kata yatak odasına gitti.
- üst katlar
- upstairs
- üst katman
- superstratum
- üst katta
- upstairs
The bedrooms are upstairs.
- Yatak odaları üst kattadır.
She called down from upstairs to ask what the noise was about.
- O, gürültünün ne hakkında olduğunu sormak için üst kattan seslendi.
- üst katta
- abovestairs
- üst kelepçe
- top clamp
- üst komutanlık karargahı
- (Askeri) higher headquarters
- üst komşu
- upstairs neighbor
- üst komşu
- upstairs neighbour
- üst koruyucusu
- overhead guard
- üst kot
- top elevation
- üst köşe
- top corner
- üst kısaç silindiri
- top clamp cylinder
- üst kısım
- headpiece
- üst kısım
- deck
- üst kısım
- roof
- üst mahkeme
- superior court
- üst mahkeme emri
- supersedeas
- üst mahkemeye başvuran
- appellant
- üst mahkemeye başvuran kimse
- appellant
- üst mahkemeye başvurmak
- appeal
- üst merdane
- top roller
- üst metin
- (Bilgisayar) texttop
- üst mil
- upper shaft
- üst muharebe karargahı; destek muharebe karargahı
- (Askeri) senior battle staff; support battle staff
- üst nesne
- (Bilgisayar) parent object
- üst nokta
- (Bilgisayar) over dot
- üst oluşumlu
- epigene
- üst orta
- (Tiyatro) up center
- üst oval
- (Bilgisayar) top oval
- üst parça
- top
- üst parça
- upper
- üst parça
- upper part
- üst resim
- (Bilgisayar) top image
- üst rütbeli subay
- senior officer
- üst rütbeli subay
- doyen
- üst satır
- (Bilgisayar) top row
- üst sözleşme yetkilisi; durum koordinasyon subayı
- (Askeri) senior contracting official; state coordinating officer
- üst sınıfa geçmeden önceki ara sınıf
- remove
- üst tabaka
- upper layer, top layer
- üst tabaka
- facing
- üst tabaka
- upper classes
- üst tabaka
- upper class
The people living here belong to the upper class.
- Burada yaşayan insanlar üst tabakaya aittir.
- üst tabaka
- classes
- üst tabaka
- superstratum
- üst tabaka
- upper circle
- üst tabaka
- gentry
- üst tabakaya ait
- top drawer
- üst tapa
- top plug
- üst taraf
- face
- üst toprak
- topsoil
- üst uç
- upper end
- üst yaka
- (Tekstil) top collar
- üst yan
- top edge
- üst yatak
- upper berth
- üst yatak
- top bearing
- üst yönetici
- (Ticaret) top director
- üst yönetici
- (Ticaret) top manager
- üst yük
- overburden pressure