There was a bowling trophy on the shelf above Tom's desk.
- Tom'un masasının üstündeki rafta bir bovling kupası vardı.
The painting on the wall above the fireplace is by Tom.
- Şöminenin üstündeki duvarda bulunan resim Tom tarafından yapıldı.
He lives at the top of the hill.
- O, tepenin üst kısmında yaşıyor.
A house is built on top of a solid foundation of cement.
- Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.
He belongs to the upper class.
- O, üst sınıfa aittir.
My upper right wisdom tooth hurts.
- Üst sağ yirmilik dişim ağrıyor.
Tom is a senior executive.
- Tom üst düzey bir yöneticidir.
She holds a senior position in the government.
- O hükümette üst düzey bir konuma sahiptir.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
These products are superior to theirs.
- Bu ürünler onlarınkinden daha üstün.
We heard someone go upstairs.
- Birinin üst kata gittiğini duyduk.
I saw him coming upstairs.
- Onu üst kata gelişini gördüm.
His beating four competitors in a row won our high school team the championship.
- Onun üst üste dört rakibini yenmesi lise takımımıza şampiyonluk kazandırdı.
How to overcome the high value of the yen is a big problem.
- Yüksek yen değerinin nasıl üstesinden gelineceği büyük bir sorundur.
When I asked him for change, he gave it to me.
- Ondan para üstünü istediğimde, onu bana verdi.
You have forgotten your change.
- Para üstünüzü unuttunuz.
He believed in the supreme power of the law.
- Hukukun üstün gücüne inanıyordu.
He swept to power in 1929.
- 1929'da ezici bir üstünlükle iktidara geldi.
The upper part of the mountain is covered with snow.
- Dağın üst kısmı karla kaplıdır.
He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh.
- Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.
The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors.
- Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.
A major is above a captain.
- Binbaşı yüzbaşının üstündedir.
Tom is lying on his back, staring at the ceiling.
- Tom sırt üstü uzanıyor, tavana bakıyor.
The exponential function has a horizontal asymptote.
- Üstel fonksiyonun yatay asimptotu vardır.
The greatest shortcoming of the human race is our inability to understand the exponential function.
- İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.
This cloth is superior to that.
- Bu kumaş ona göre daha üstün.
These products are superior to theirs.
- Bu ürünler onlarınkinden daha üstün.
We saw the sun rise above the horizon.
- Biz ufkun üstünde güneşin doğuşunu gördük.
Her dress is above the knee.
- Elbisesi dizinin üstündeydi.
The police undertook exhaustive searches but failed to find the body.
- Polis ayrıntılı aramaları üstlendi ama cesedini bulamadı.
The guards performed a body cavity search.
- Muhafızlar üst araması yaptı.
That dress looks good on you.
- O elbise senin üstünde iyi gözüküyor.
Tom put his wallet on top of the dresser.
- Tom cüzdanını şifoniyerin üstüne koydu.
He put the skis on top of the car.
- Kayakları arabanın üstüne koydu.
A house is built on top of a solid foundation of cement.
- Bir ev, çimentodan yapılmış sağlam bir temel üstüne inşa edilmiştir.