Christopher Columbus did not find fame. It was fame who found Christopher Columbus.
- Christopher Columbus, ün bulmadı. Christopher Columbus'u bulan ündü.
Tolstoy achieved worldwide fame.
- Tolstoy dünya çapında bir ün kazandı.
He has a reputation for taking a long time to make a decision.
- Geç karar vermesiyle ünlüdür.
His reputation goes with him wherever he goes.
- O nereye giderse ünü onunla birlikte gider.
She wants to be a celebrity.
- O ünlü biri olmak istiyor.
Mary enjoys being a celebrity.
- Mary bir ünlü kişi olmaktan hoşlanır.
To my surprise, the noted psychologist was accused of a kidnapping.
- Benim için sürpriz oldu, ünlü psikolog çocuk kaçırmakla suçlandı.
Tom's father was a noted mathematician.
- Tom'un babası ünlü bir matematikçiydi.
The Anglophones always complained about the vowels /a e i o u/ in artificial languages. Those sounds are used because most other sounds other people cannot pronounce.
- Anglofonlar her zaman yapay dillerdeki ünlü seslerden/aeiou/ şikâyet ettiler. Bu sesler diğer insanların telaffuz edemedikleri diğer birçok seslerden dolayı kullanılırlar.
This is a true story. A woman was admitted to a reputed obstetrics clinic to give birth.
- Bu gerçek bir hikaye. Bir kadın, doğurmak için ünlü bir kadın-doğum kliniğine yatırıldı.
My wardrobe has four doors and two mirrors. It was manufactured by a Swedish company, whose name contains three vowels and a consonant.
- Gardrobumun dört kapısı ve iki aynası var. Adı, üç sesli harf ve bir ünsüz içeren bir İsveç şirketi tarafından üretildi.
Tom thought he was a celebrity and so he gave his child a stupid name.
- Tom ünlü biri olduğunu düşündü ve bu yüzden çocuğuna aptalca bir isim verdi.
Tom is a renowned chef.
- Tom ünlü bir aşçıbaşı.
He was renowned to be a very good pilot.
- O çok iyi bir pilot olduğu için ünlüydü.
Tom has a reputation of never listening to anybody's advice.
- Tom kimsenin tavsiyesi asla dinlemeyen bir üne sahiptir.
His reputation goes with him wherever he goes.
- O nereye giderse ünü onunla birlikte gider.
You can tell this is college radio. First of all, they actually play records; secondly, they keep playing them at the wrong speed.
- Bunu üniversite radyosunda anlatabilirsin. Her şeyden önce onlar aslında kayıtları çalarlar; ikinci olarak onları yanlış hızda çalmaya devam ederler.
Sami was falsifying his university records.
- Sami üniversite kayıtlarını tahrif ediyordu.
The college bestowed an honorary degree on him.
- Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.
She is an honor to our college.
- O bizim üniversite için bir onurdur.