She gave a narrative of her strange experience.
- O, tuhaf deneyiminin öyküsünü anlattı.
She's good at creating the narrative of a crime.
- O bir suçun öyküsünü yaratmada iyidir.
Daddy, can you read me a story before I go to sleep?
- Baba, ben uyumadan bana bir öykü okur musun?
The story about the girl was in the news.
- Kızın hakkındaki öykü, haberlerdeydi.
Her recently-released short story collection thrills enthusiasts of postmodern works in Esperanto.
- Onun yakın zamanda yayımlanan öykü koleksiyonu Esperanto'da post modern eserlerin meraklılarını heyecanlandırıyor.
She is a short story writer.
- O bir kısa öykü yazarı.