önlük

listen to the pronunciation of önlük
Türkçe - İngilizce
apron

Mary tied an apron around her waist and then took the turkey out of the oven. - Mary beline bir önlük bağladı ve daha sonra hindiyi fırından çıkardı.

Mother is in the kitchen wearing an apron. - Annem mutfakta bir önlük giyiyor.

bib
pinafore
school uniform
apron; smock; laboratory coat; pinafore
dickey
pinny
overall
smock
dicky
apron, pinafore; bib
Tartan apron

I wear tartan apron.

(Tekstil) apron dress
gown

The fairies danced in wispy gowns. - Periler incecik önlükle dans etti.

coveralls
ön
preliminary

A preliminary hearing is scheduled for October 20th. - Bir ön duruşma 20 Ekim'de planlanıyor.

ön
face

I don't understand the words on the face of the coin. - Madeni paranın önündeki sözleri anlamıyorum.

What is old age? First you forget names, then you forget faces, then you forget to pull your zipper up, then you forget to pull it down. - Yaşlılık nedir? Önce isimleri unutursun, sonra yüzleri unutursun, sonra fermuarını çekmeyi unutursun, sonra onu indirmeyi unutursun.

ön
{s} anterior
ön
front

There is a post office in front of my house. - Evimin önünde bir postahane var.

The car is parked in front of the building. - Araba, binanın önüne park edildi.

önlük bağları
apron strings
ön
forward

Please bring the matter forward at the next meeting. - Lütfen gelecek toplantıda maddeyi öne sür.

If you put your best foot forward, you will succeed. - Eğer en iyi ayağınızı öne koyarsanız, başarılı olursunuz.

beyaz önlük
(Kimya) white coat
ön
first

One is judged by one's speech first of all. - Bir insan her şeyden önce konuşması ile değerlendirilir.

Tom divorced his first wife more than fifteen years ago. - Tom on beş yıldan daha önce ilk eşinden boşandı.

ön
(Dilbilim) proto
ön
(Bilgisayar,Dilbilim) initial

Tom carved his initials on the large oak tree in front of the school. - Tom okulun önündeki büyük meşe ağacına adının baş harflerini kazıdı.

ön
primary

Where to go and what to see were my primary concerns. - Nereye gideceğim ve ne göreceğim benim öncelikli ilgilerim.

My primary concern is your safety. - Benim öncelikli ilgim sizin güvenliğinizdir.

ön
(Tıp) posterior
ön
pre-

What's your pre-tax income? - Senin vergi öncesi gelirin nedir?

He bought the pre-cut pork loin. - O önceden kesilmiş domuz filetosu aldı.

ön
foreground

The couch is in the foreground next to the table. - Kanepe masanın yanında ön tarafta.

ön
fore

According to the weather forecast, the rainy season will set in next week. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim önümüzdeki hafta başlayacak.

Water, forests, and minerals are important natural resources. - Su, ormanlar ve mineraller önemli doğal kaynaklardır.

ön
ventral
ön
frontal
ön
pre

He arrived two days previously. - O iki gün önceden vardı.

We have to take steps to prevent air pollution. - Hava kirliliğini önlemek için önlemler almalıyız.

ön
precursor
ön
the front

Tom and Mary usually like to sit in the front row. - Tom ve Mary genellikle ön sırada oturmaktan hoşlanırlar.

Tom always wants to sit in the front row. - Tom her zaman ön sırada oturmak ister.

ön
prelımınary
ön
at the front
ön
pro

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

They know the importance of protecting the earth. - Dünyayı korumanın önemini biliyorlar.

Ön
(Diş Hekimliği) vestibule
ön
the time immediately before one, the immediate future
ön
presence

Its presence is important for me. - Onun varlığı benim için önemli.

At the party, one of his political opponents humiliated him in the presence of many guests. - Partide,onun politik rakiplerinden biri onu birçok misafirin önünde küçük düşürdü.

ön
initiative
ön
front; front part (of)
ön
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

ön
front; foreground; face; breast, chest; the future; front, foremost, forward; fore; prior; preparatory, preliminary; anterior, frontal
ön
space in front (of)
ön
precursory
ön
front; foremost; preliminary
ön
windshield

I saw Tom through the windshield. - Arabanın ön camından Tom'u gördüm.

Should I clean your windshield? - Ön camını temizlemem gerekiyor mu?

ön
windscreen
ön
advance

She finished her work an hour in advance. - O, işini bir saat önce bitirdi.

You may as well say it to him in advance. - Siz de ona önceden söyleyebilirsiniz.

Türkçe - Türkçe
İlköğretimin ilk beş yılında öğrencilerinin giydiği bir örnek üstlük
İş yaparken, çalışırken giysiyi korumak için giysi üzerine giyilen önden veya arkadan ilikli, kollu giyecek
Küçük çocuklara yemek yedirirken üstlerini korumak için boyunlarına bağlanan örtü
Yemek yaparken giysinin önü kirlenmesin diye giyilen, boyundan askılı ve bele bağlanan örtü: "Önünde önlük bağlı, kırk yaşlarında kadar bir kadın geldi."- M. Ş. Esendal. İlköğretimin ilk beş yılında öğrencilerin giydiği bir örnek üstlük. İş yaparken, çalışırken giysiyi korumak için giysi üzerine giyilen, önden veya arkadan ilikli, kollu giyecek
Yemek yaparken giysinin önü kirlenmesin diye giyilen boyundan askılı ve bele bağlanan örtü
isparla
prostela
koknoç
Ön
(Osmanlı Dönemi) KUDDAMÎ
ön
Bir kimsenin ilerisi: "Bir aralık önümüzden şarkı sesleri geldi."- S. F. Abasıyanık
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı: "Beş on kişi, köşkün önünde toplandık."- M. Ş. Esendal
ön
Bir kimsenin ilerisi
ön
Giyeceklerin genellikle göğsü örten bölümü: "Uçuk siyah renkli çarşaf pelerinin önü açık."- P. Safa
ön
Civar, yöre
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı
ön
Giyeceklerin genellikle göğsü örten bölümü
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı: "Altmış yaşında anamın önünde sigara içmek istemezdim."- B. Felek
ön
Bazı kelimelerin başına getirilerek kelimenin anlamına "önce olan" veya "ilk kavramı" katar
ön
Benzerler arasında bakılan veya gidilen yönde olan: "Ben, Anafartalar'da Mustafa Kemal'in bulunduğu en ön siperlerde de kurşun attım."- A. Gündüz
ön
Yakın gelecek zaman
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı
ön
Benzerler arasında bakılan veya gidilen yönde olan
ön
pişigah