önemsiz

listen to the pronunciation of önemsiz
Türkçe - İngilizce
unimportant

Here is ¥50,000. Please do not spend the money on unimportant things. - İşte 50.000 yen. Önemsiz şeylere para harcama lütfen.

I'm so unimportant and insignificant. - Ben çok önemsiz ve anlamsızım.

insignificant

We sometimes disparagingly call noise, music that's insignificant and devoid of any charm. - Bazen kötüleyici olarak gürültü, önemsiz ve cazibeden yoksun müzik diyoruz.

I'm so unimportant and insignificant. - Ben çok önemsiz ve anlamsızım.

trivial

Don't worry about such a trivial problem. - Böyle önemsiz bir sorun hakkında endişelenmeyin.

Forget it, those are just trivial details. - Unut gitsin, bunlar sadece önemsiz ayrıntılar.

inconsequential
not healthy
inconspicuous
empty
backburner
derisive
secondary
small

Don't make such a big deal out of small things. - Önemsiz şeyleri dert etme.

no account
inconsiderable
worthless
dinky
trivial , minor
of no account
unessential
derisory
indifferent
immaterial

Age is immaterial, unless you're a bottle of wine. - Sen bir şişe şarap olmadıkça yaş önemsizdir.

This data is immaterial to the argument. - Bu bilgi savunma için önemsizdir.

unimportant, insignificant, trifling, trivial, paltry, negligible, immaterial, inconsiderable, inconsequenial, small-time, piddling
fiddling
footling
{s} negligible

The damage from the flood was negligible. - Selin verdiği hasar önemsizdi.

irrelevant

Everything else is irrelevant. - Başka her şey önemsiz.

{s} mere
{s} minute
{s} trifling
{s} slight
peanut
{s} paper
bit
likely
subordinate
puny
fig
humble
peddling
little

Don't think little of the ants' lives. - Karıncaların yaşamını önemsiz sayma.

fractional
null
picayune
petty
peripheral
featherweight
{i} trifle

Don't waste time on trifles. - Önemsiz şeylerle vakit harcama.

He often quarrels with his brother about trifles. - Erkek kardeşi ile önemsiz şeyler hakkında sık sık tartışır.

small time
measly
inessential
minor

Your essay was not bad but I have a few minor niggles. - Denemen kötü değildi ama birkaç önemsiz ayrıntım var.

He always worries about minor points. - Önemsiz konularda her zaman endişe eder.

quibbles
nickel-and-dime
piddling
{s} unsubstantial
{s} light
{s} scrubby
{s} quotidian
{s} smalltime
menial
{s} jerkwater
of no consequence
of no worth
picayunish
not worth a fig
tuppenny
one horse
{s} paltry
{s} nonessential
{s} potty
önem
importance

You must bring home to him the importance of the matter. - Meselenin önemini ona iyice anlatmalısın.

This problem is only of secondary importance. - Bu problem sadece ikincil derecede önemli.

önem
(Hukuk) significance

Your blade... Do you know its significance? - Senin kılıcın. Onun önemini biliyor musun?

Did that have any special significance? - Onun herhangi özel bir önemi var mıydı?

önemsiz şey
straw
önemsiz (fark/derece vb)
nominal
önemsiz şey
picayune
önemsiz olmak
To be unimportant
önemsiz ayrıntılar
minutiae
önemsiz göstermek
mince
önemsiz işlerle uğraşmak
piddle
önemsiz işlerle uğraştırmak
sidetrack
önemsiz kimse
small beer
önemsiz konu
side issue
önemsiz konu
quiddity
önemsiz konum
back seat
önemsiz memurluk
bumbledom
önemsiz mesele
chaff
önemsiz miktar
negligible quantity
önemsiz olarak
insignificantly
önemsiz olay
incidental
önemsiz rol
walk on part
önemsiz sohbet
yack
önemsiz sözler
small change
önemsiz sözler
empty words
önemsiz ve silik kişilik
non person
önemsiz şahsiyet
nobody
önemsiz şey
tuppence
önemsiz şey
molehill
önemsiz şey
bagatelle
önemsiz şey
knick knack
önemsiz şey
fry
önemsiz şey
unimportant thing

Here is ¥50,000. Please do not spend the money on unimportant things. - İşte 50.000 yen. Önemsiz şeylere para harcama lütfen.

You're thinking of unimportant things. - Önemsiz şeyler düşünüyorsun.

önemsiz şey
makeweight
önemsiz şey
nick nack
önemsiz şey
no big deal
önemsiz şey
cypher
önemsiz şey
rush
önemsiz şey
trifle

They fell out with each other over trifles. - Önemsiz şeyler üzerinde birbirleriyle ağız dalaşına girdiler.

He often quarrels with his brother about trifles. - Erkek kardeşi ile önemsiz şeyler hakkında sık sık tartışır.

önemsiz şey
unessential
önemsiz şey
bauble
önemsiz şey
stiver
önemsiz şey
twopence
önemsiz şey
iota
önemsiz şey
Mickey Mouse
önemsiz şey
toy
önemsiz şeyler
trivia
önemsiz şeylerle uğraşmak
peddle
önem
{i} interest

That's interesting, but not important. - Bu ilginç ama önemli değil.

Tom brought up an interesting point during the meeting. - Tom toplantı sırasında önemli bir konudan bahsettti.

önem
magnitude
önem
{i} matter

It doesn't matter whether you answer or not. - Cevap verip vermemem önemli değil.

It doesn't matter whether you answer or not. - Cevap verip vermemenin önemi yok.

önem
{i} consequence

They're of no consequence. - Onların hiç önemi yok.

I think the consequences are fairly significant. - Sonuçların oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.

kendini bir şey sanan önemsiz tip
pipsqueak
tantanalı ama önemsiz gösteri
pageant
önem
emphasis

We should not place too much emphasis on money. - Paraya çok fazla önem vermemeliyiz.

He put great emphasis on this point. - Bu konuya çok önem verdi.

önem
severity
önem
value

If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth. - Eğer gerçekten aile değerlerine önem veren bir milletsek, çoğu kadının doğum yapmak için ücretli izin bile alamadığı gerçeğine katlanmazdık.

Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain. - Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.

önem
{i} amount

Mushrooms contain significant amounts of minerals. - Mantarlar önemli miktarda mineral içerirler.

The amount of money we collected was insignificant. - Topladığımız paranın miktarı önemsizdi.

önem
{i} accent
önem
{i} stature
önem
heed

I realized that I had grown up when I started heeding my parents' advice. - Ben ailemin tavsiyesini önemsemeye başladığımda büyüdüğümü fark ettim.

önem
substance
önem
heftiness
önem
noteworthiness
önemsiz şey
bean
önemsiz şey
trivium
önem
{i} account

The problem is important on that account. - Sorun, o nedenle önemlidir.

It's important to take cultural relativism into account before judging another culture. - Başka bir kültürü yargılamadan önce kültürel göreceliği hesaba katmak önemlidir.

önem
immediacy
önem
cruciality
önem
meaning

Intonation is very important. It can completely change the meaning. - Tonlama çok önemlidir. Anlamı tamamen değiştirebilir.

önem
note

The teacher stressed the importance of taking notes. - Öğretmen not almanın önemini vurguladı.

There were important notes in that notebook. - O not defterinde önemli notlar vardı.

önem
moment

I've got something more important on my mind at the moment. - Şu anda aklımda daha önemli bir şey var.

The most precious thing in life is moments. - Hayattaki en önemli şey anlardır.

önem
urgency
önem
stress

He laid stress on the importance of being punctual. - Dakik olmanın önemine vurgu yaptı.

The teacher stressed the importance of daily practice. - Öğretmen günlük çalışmanın önemini vurguladı.

önem
weight

His opinions carry weight. - Onun fikirleri önemlidir.

Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain. - Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.

önemsiz şey
falderal
önemsiz şey
nothing
değersiz, önemsiz; boş, nafile
insignificant, unimportant, vain, vain
önemsiz şey
no biggie
göre önemsiz
nothing to
küçük ve önemsiz
incidental
küçük ve önemsiz şey
pinhead
plağın ikinci ve daha önemsiz kısmı
flip side
sinir bozucu önemsiz şey
pinprick
tantanalı ama önemsiz gösteri
pageantry
önem
regard

Scientists regard the discovery as important. - Bilim adamları keşfe önemli gözüyle bakıyor.

We regard him as an important man. - Onu önemli bir insan olarak görüyoruz.

önem
strength

An important quality of steel is its strength. - Çelik hakkında önemli bir kalite onun gücüdür.

It is important to strengthen the foundation. - Temeli güçlendirmek önemlidir.

önem
import

Recycling paper is very important. - Kâğıdı geri dönüştürmek çok önemlidir.

I have an important role. - Önemli bir rolüm var.

önem
significancy
önem
consideration
önem
importance, emphasis, magnitude, consequence
önem
prominence
önem
substantiality
önem
gravity
önem
materiality
önemsiz şey
small beer
önemsiz şey
trivia
önemsiz şey
diminutive
önemsiz