önemli

listen to the pronunciation of önemli
Türkçe - İngilizce
important

Terrorism is the most important factor for the division of a country and the creation of autonomous regions. - Terörizm, bir ülkenin bölünmesi ve ayrılıkçı bölgelerin oluşumu için en önemli faktördür.

Recycling paper is very important. - Kâğıdı geri dönüştürmek çok önemlidir.

significant

Do you think that's significant? - Onun önemli olduğunu düşünüyor musun?

While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that. - Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.

{s} substantial

Using cash makes you think money is truly substantial. - Nakit kullanmak sana paranın gerçekten önemli olduğunu düşündürür.

Tom has a very substantial retirement fund. - Tom'un çok önemli bir emeklilik fonu vardır.

crucial

Mental strength is crucial for success in any sports. - Zihinsel güç herhangi bir sporda başarı için çok önemlidir.

Sunday's match will be crucial. - Pazar günkü maç çok önemli olacak.

major

Tobacco was one of their major crops. - Tütün önemli ürünlerden biridir.

That is your major problem. - O, senin önemli sorunundur.

essential

Memory is an essential function of our brain. - Hafıza, beynimizin önemli bir fonksiyonudur.

When you send a telegram, brevity is essential because you will be charged for every word. - Bir telgraf gönderdiğinde, kısalığı önemli çünkü her kelime için ücretlendirileceksin.

worthy
notable

Statues of Buddha are notable works of Japanese art. - Buda heykelleri Japon sanatının önemli eserleridirler.

especial

Freedom of speech is especially important to broadcasters. - Konuşma özgürlüğü özellikle yayımcılar için önemlidir.

Coal is especially important. - Kömür özellikle önemlidir.

speak of
that's important

I think that's important. - Onun önemli olduğunu düşünüyorum.

That's the only thing that's important. - Önemli olan tek şey odur.

noteworthy
weightily
cautious
substantive
hotshot
prime

The coral reef is the region's prime attraction. - Mercan kayalığı, bölgenin en önemli cazibesidir.

speak

Many parents think it's important for their children to learn how to speak French. - Birçok ebeveynler çocuklarının Fransızca konuşmayı öğrenmelerinin önemli olduğunu düşünüyorlar.

The more countries a language is spoken in, the less important it is to sound like a native speaker, since speakers of that language are accustomed to hearing various dialects. - Bir dil ne kadar çok ülkede konuşulursa, yerli konuşanı gibi ses çıkarmak o kadar daha az önemlidir, çünkü o dilin konuşanları değişik lehçeler duymaya alışkındır.

big-time
circumspect
solemn
burning
(Bilgisayar) critical
chief

What were yesterday's chief events? - Dünün önemli olayları neydi?

What were the chief events of last year? - Geçen yılın önemli olayları nelerdi?

top-line
significantly

Tom's French has improved significantly. - Tom'un Fransızcası önemli oranda gelişti.

While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that. - Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.

emphatical
momentous

The falling of the Berlin Wall was truly a momentous occasion. - Berlin duvarının düşüşü gerçekten önemli bir fırsattı.

consequential
grave

It's very important for Tom to visit his father's grave. - Babasının mezarını ziyaret etmek Tom için çok önemlidir.

Tom made a grave mistake. - Tom önemli bir hata yaptı.

of weight
high

At that high school, sports is more important than academics. - O lisede, spor, derslerden daha önemlidir.

High fever is a prominent symptom of this disease. - Yüksek ateş, bu hastalığın önemli bir belirtisidir.

weighty
cardinal
historic

Many important historical events took place 7000 years B.C. - Birçok önemli tarihsel olaylar M.Ö 7000 yıllarında gerçekleşti.

That film was an extremely inaccurate portrayal of key historical events. - O film önemli tarihsel olayların son derece yanlış bir tasviriydi.

grand

While most of us are significantly better off financially than our parents and grandparents, happiness levels haven't changed to reflect that. - Çoğumuz ebeveynlerimiz ve büyük ebeveynlerimizden önemli ölçüde daha varlıklı olmamıza karşın, onu yansıtan mutluluk seviyeleri değişmemiştir.

eventful
emphatic
heavy
capital

Madrid is the capital of Spain and its most important city. - Madrid İspanyanın başkenti ve onun en önemli şehri.

great

This is a matter of great importance. - Bu, çok önemli bir konu.

This matter is of great importance. - Bu sorun çok önemlidir.

big time
of importance

Among these views, the second one is of importance. - Bu görüşler arasında ikincisi önemlidir.

He is a person of importance. - O önemli bir kişidir.

gut
big

Fuel economy is a big advantage of this car. - Yakıt tasarrufu bu arabanın önemli bir avantajıdır.

The buying and selling of peoples' personal information is becoming a big issue. - İnsanların kişisel bilgilerini almak ve satmak önemli bir sorun oluyor.

considerable

Considerable care is advised when driving in winter weather. - Kış havasında araba kullanırken önemli ölçüde özen, tavsiye olunur.

I think I've showed considerable constraint under the circumstances. - Ben bu koşullar altında önemli bir baskı gösterdiğimi düşünüyorum.

fateful
important, great, big, considerable, burning mühim
healthy

I learned how important it is to eat a healthy lunch. - Sağlıklı bir öğle yemeği yemenin ne kadar önemli olduğunu öğrendim.

The main thing is that we're healthy. - Önemli olan sağlıklı olmamız.

{s} urgent
be important
{s} historical

That film was an extremely inaccurate portrayal of key historical events. - O film önemli tarihsel olayların son derece yanlış bir tasviriydi.

Many important historical events took place 7000 years B.C. - Birçok önemli tarihsel olaylar M.Ö 7000 yıllarında gerçekleşti.

prominent

He occupies a prominent position in the firm. - O, firmada önemli bir konumu işgal eder.

High fever is a prominent symptom of this disease. - Yüksek ateş, bu hastalığın önemli bir belirtisidir.

of note
noticeable
serious

We have a serious problem. - Önemli bir problemimiz var.

majeur
gem
priority
integral
epistle
salient
safe

Safety is what matters most. - Güvenlik en önemli şeydir.

The only thing that matters is that you are safe. - Önemli olan tek şey, güvende olmandır.

fundamental
leadıng
{s} material

Japan imports various raw materials from abroad. - Japonya yurtdışından birçok önemli ham madde ithal eder.

Material conditions are extremely important. - Malzeme koşulları son derece önemlidir.

{s} smart

It doesn't matter how beautiful your theory is, it doesn't matter how smart you are. If it doesn't agree with experiment, it's wrong. - Teorinin ne kadar güzel olduğu önemli değil, ne kadar akıllı olduğun önemli değil. Eğer o deneyle uymuyorsa, o yanlıştır.

It doesn't matter how smart you are. If you don't work hard, you'll never succeed. - Ne kadar akıllı olduğun önemli değil. Eğer çok çalışmazsan asla başarılı olmayacaksın.

star

Before we get started, I'd just like to say a few words about how important this job is. - Biz başlamadan önce bu işin ne kadar önemli olduğu hakkında birkaç söz söylemek istiyorum.

Sami started a major innovation to the store. - Sami mağazada önemli bir yenileme başlattı.

top line
{s} leading

He never forgot his ambition to become a leading politician. - O önemli bir politikacı olma hırsını asla unutmadı.

önem
importance

You must bring home to him the importance of the matter. - Meselenin önemini ona iyice anlatmalısın.

This problem is only of secondary importance. - Bu problem sadece ikincil derecede önemli.

çok önemli
(Hukuk) crucial

Sunday's match will be crucial. - Pazar günkü maç çok önemli olacak.

It's crucial for my girlfriend to be a hugger. - Kız arkadaşımın kucaklamayı seven biri olması çok önemli.

önem
(Hukuk) significance

It doesn't have any significance. - Bunun herhangi bir önemi yok.

The familiar place had a new significance for her. - Tanıdık bir yer onun için yeni bir öneme sahipti.

çok önemli
vital

She's vital to the mission. - O görev için çok önemlidir.

It's absolutely vital that we get to Tom Jackson's office by 2:30. - 2.30'a kadar Tom Jackson'ın ofisine gitmemiz kesinlikle çok önemlidir.

önemli değil
not at all
önemli değil
don't mention it
önemli değil
it doesn't matter

It doesn't matter whether you answer or not. - Cevap verip vermemem önemli değil.

It doesn't matter whether your answer is right or wrong. - Cevabınızın yanlış ya da doğru olması önemli değil.

önemli adam
mogul
önemli değil
you are welcome
önemli olay
highlight

This was the highlight of my day. - Bu, günümün önemli olayıydı.

önemli olmak
matter
önemli değil
not important

That's not important right now. - O, hemen şimdi önemli değil.

That's not important now. - O şimdi önemli değil.

önemli değil
think nothing of
önemli değil
doesn't matter

It doesn't matter whether you answer or not. - Cevap verip vermemem önemli değil.

It doesn't matter whether you come or not. - Gelip gelmemen önemli değil.

önemli etki
(Ticaret) significant influence
önemli gün
occasion
önemli gün
d-day
önemli haber
newsflash
önemli kimse
big gun
önemli kimse
(deyim) big deal
önemli kimse
(deyim) big wheel
önemli kimse
(deyim) big cheese
önemli kimse
big-timer
önemli kimse
a big gun
önemli kimse
vip
önemli kimse
heavyweight
önemli kişi
personality
önemli konu
meat
önemli konu
weighty matter
önemli nokta
(Havacılık) significant point
önemli olay
(Ticaret) milestone
önemli olma
noteworthiness
önemli olmak
be important
önemli olmak
count
önemli risk
significant risk
önemli rol
important role
önemli sorun
important problem
önemli uyarı
(Bilgisayar) critical alarm
önemli ve güçlü kişiler
(deyim) big guns
önemli yer
key position
önemli özellik
virtue
önemli üye
pillar
önemli bir şey
something

Tom wanted to tell Mary something important. - Tom Mary'ye önemli bir şey söylemek istedi.

She seems to know something important. - Önemli bir şey biliyor gibi görünüyor.

önemli değil
not at all, think nothing of it rica ederim
önemli değil
it does not matter

It does not matter that he did not know about it. - Onu bilmediği önemli değil

It does not matter to me whether you come or not. - Gelip gelmemen benim için önemli değil.

önemli olmayan
nonfatal
önemli aktör
key actor
önemli an
juncture
önemli arazi
(Askeri) critical terrain
önemli askeri tatbikat brifingi
(Askeri) significant military exercise brief
önemli bir parçası
part and parcel
önemli bir şey değil
Nothing serious
önemli biri
person of note
önemli delil
the weight of evidence
önemli derecede uyumlaştırma
(Hukuk) substantial harmonisation
önemli durma
(Bilgisayar) critical stop
önemli durum
critial situation
önemli durum
important situation
önemli engel
(Askeri) significant obstruction
önemli gelişme
(Hukuk) substantial progress
önemli gün
red letter day
önemli hasar raporu; özel bilgi ihtiyacı
(Askeri) serious incident report; specific information requirement
önemli hüküm
(Ticaret) red-ink entry
önemli işler
(Ticaret) high affairs
önemli kanıt
cogent evidence
önemli karşılaşma
Derby
önemli kimse
somebody

I am somebody and I am important. - Ben önemli kimseyim ve önemliyim.

önemli kimse
it
önemli kimse
someone
önemli kişiler
worthies
önemli kişiler
men of worth
önemli kullanıcı baypası
(Askeri) essential user bypass
önemli kullanıcı yeniden anahtarlama değişkeni
(Askeri) essential user rekeying variable
önemli madde
plank
önemli mesaj
flash message
önemli mevki
(Askeri) sensitive position
önemli miktar
size
önemli noktada
when the chips are down
önemli olay
watershed
önemli olduğundan değil
not that it matters
önemli olmak
to matter
önemli olmak
be decisive in
önemli olmak
bulk
önemli olumsuz etkiler
(Hukuk) significant negative impacts, effects
önemli rol vermek
put smb. in the picture
önemli sınır
(Hukuk) outstanding border
önemli tutar
(Ticaret) significant amount
önemli ve etkili kimse
leading light
önemli yerler neleri
What are the main points of interest
önemli zarar
(Hukuk) significant harm
önemli ölçüde azaltmak
decimate
önemli ölçüde yeniden yapılanma
(Hukuk) significant restructuring
önemli şey
much
en önemli
prime

The coral reef is the region's prime attraction. - Mercan kayalığı, bölgenin en önemli cazibesidir.

en önemli
paramount
önemli derecede
markedly

Life has improved markedly. - Hayat önemli derecede ilerledi.

önem
{i} interest

That's interesting, but not important. - Bu ilginç ama önemli değil.

Tom brought up an interesting point during the meeting. - Tom toplantı sırasında önemli bir konudan bahsettti.

önem
magnitude
önem
{i} matter

You must bring home to him the importance of the matter. - Meselenin önemini ona iyice anlatmalısın.

It doesn't matter when you come. - Ne zaman geldiğin önemli değil.

önem
{i} consequence

It is important to emphasize that the consequences are not the same. - Sonuçların aynı olmadığını vurgulamak önemlidir.

I think the consequences are fairly significant. - Sonuçların oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.

en önemli
most important

Terrorism is the most important factor for the division of a country and the creation of autonomous regions. - Terörizm, bir ülkenin bölünmesi ve ayrılıkçı bölgelerin oluşumu için en önemli faktördür.

That men do not learn very much from the lessons of history is the most important of all the lessons that history has to teach. - İnsanoğlunun tarih derslerinden çok şey öğrenmemesi tarihin öğretmek zorunda olduğu tüm derslerin en önemlisidir.

önem
emphasis

He put emphasis on the importance of the exercise. - O, egzersizin önemi üzerine vurgu yaptı.

He put great emphasis on spoken English. - Konuşulan İngilizceye büyük önem verdi.

önem
severity
önem
value

Television could be an important source of culture, and its educational broadcasts are valued in many schools. - Televizyon önemli bir kültür kaynağı olabilir, ve eğitim yayınlarına birçok okulda değer verilmektedir.

Moral values are important in society. - Ahlaki değerler toplumda önemlidir.

önem
{i} amount

The amount of money we collected was insignificant. - Topladığımız paranın miktarı önemsizdi.

A considerable amount of money was appropriated for the national defense. - Önemli miktarda para ulusal savunma için tahsis edilmiştir.

önem
{i} accent
önemli ölçüde
dramatically

The cost of living increased dramatically. - Yaşamanın maliyeti önemli ölçüde arttı.

The situation has changed dramatically. - Durum önemli ölçüde değişti.

önem
{i} stature
önemli derecede
significantly

Tom is doing significantly better. - Tom önemli derecede daha iyi yapıyor.

This is significantly different. - Bu önemli derecede farklı.

-e önemli
important to
en önemli
key

Paying attention to what you are doing is one of the most important keys to success. - Ne yaptığına dikkat etmek başarmak için en önemli anahtarlardan biridir.

en önemli
(Tıp) potent
en önemli
pivotal
en önemli
grand
en önemli
cardinal
en önemli
chief
en önemli
master
en önemli
primary
en önemli bölüm
highlight
pek önemli değil
for what it's worth
çok önemli
sacrosanct
çok önemli
critical
çok önemli
considerable
çok önemli
a matter of life or death
çok önemli
fateful
çok önemli
a matter of life and death
çok önemli
red-letter
çok önemli
big deal

It's a very big deal. - Bu çok önemli bir konu.

I thought this wasn't a big deal. - Bunun çok önemli olmadığını düşündüm.

çok önemli
all-important
önem
heed

I realized that I had grown up when I started heeding my parents' advice. - Ben ailemin tavsiyesini önemsemeye başladığımda büyüdüğümü fark ettim.

önem
substance
önem
heftiness
önem
noteworthiness
önemli ölçüde
significantly

In Japan, employment opportunities are significantly lower for women than they are for men. - Japonya'da istihdam imkanları kadınlar için erkekler için olduğundan önemli ölçüde düşüktür.

Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain. - Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.

ünlü ya da önemli kimse
personage
önem
{i} account

Such a thing is of no account. - Böyle bir şey hiç önemli değil.

It's important to take cultural relativism into account before judging another culture. - Başka bir kültürü yargılamadan önce kültürel göreceliği hesaba katmak önemlidir.

önem
immediacy
önem
cruciality
önem
meaning

Intonation is very important. It can completely change the meaning. - Tonlama çok önemlidir. Anlamı tamamen değiştirebilir.

önem
note

There were important notes in that notebook. - O not defterinde önemli notlar vardı.

The teacher stressed the importance of taking notes. - Öğretmen not almanın önemini vurguladı.

önem
moment

That's the least of our problems at the moment. - Bu, şu an için sorunlarımız arasında en önemsiz olanı.

We shared happy and important moments. - Mutlu ve önemli anlarımızı paylaştık.

önem
urgency
önem
stress

The teacher stressed the importance of taking notes. - Öğretmen not almanın önemini vurguladı.

It is important to stress that the consequences are not the same. - Sonuçların aynı olmadığını vurgulamak önemlidir.

önem
weight

His opinions carry weight. - Onun fikirleri önemlidir.

Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain. - Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.

önemli kişi
figure
önemli kişi
high muck a muck
asıl önemli olan şey
more importantly, what really matters is
asıl önemli olan şey
the most important thing
en önemli
in chief
güçlü, önemli
powerful, important
Türkçe - Türkçe
Önemi olan, mühim, ehemmiyetli
Önemi olan, mühim, ehemmiyetli: "Benim için ne kadar önemli olduğunu tahmin edebilirsiniz."- T. Buğra
mühim

Tabiat, her sayfasında mühim muhteva sunan yegâne kitaptır. - Doğa, her sayfasında önemli içerik sunan tek kitaptır.

Cildinize itina etmeniz mühimdir. - Cildinize özen göstermeniz önemlidir.

büyük
belli başlı
Önem
yer
Önem
ehemmiyet
önem
Bir şeyin nitelik veya nicelik bakımından değeri olma durmu, ehemmiyet
İngilizce - Türkçe

önemli teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

önemli anlar
highligts
önemli olaylar
highligts