öncesiz

listen to the pronunciation of öncesiz
Türkçe - İngilizce
(something) which has no beginning, eternal
önce
ago

There was a castle here many years ago. - Yıllar önce orada bir kale vardı.

I saw her somewhere two years ago. - Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.

önce
first

We'll go to Hong Kong first, and then we'll go to Singapore. - Önce Hong Kong'a gideceğiz ve sonra Singapura gideceğiz.

One is judged by one's speech first of all. - Bir insan her şeyden önce konuşması ile değerlendirilir.

önce
(İnşaat) before

I showered before breakfast. - Kahvaltıdan önce duş aldım.

I want to see you before you go. - Sen gitmeden önce seni görmek istiyorum.

önce
first, at first, firstly, initially; before; ago
önce
firstly

Firstly, we mustn't be selfish. - Her şeyden önce bencil olmamalıyız.

Firstly, happiness is related to money. - Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.

önce
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

önce
pre-

He bought the pre-cut pork loin. - O önceden kesilmiş domuz filetosu aldı.

What's your pre-tax income? - Senin vergi öncesi gelirin nedir?

önce
beforehand

We prepared snacks beforehand. - Biz önceden aperatifleri hazırladık.

I know better than to climb mountains in winter without making all necessary preparations beforehand. - Önceden tüm hazırlıkları yapmadan kışın dağlara tırmanacak kadar aptal değilim.

önce
before time
önce
to start with

To start with, I must thank you for your help. - Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.

To start with, who is that man? - Her şeyden önce, o adam kim?

önce
initially
önce
for one thing

For one thing, I don't have any money. For another, I don't have the time. - Öncelikle, hiç param yok. ikinci olarak, zamanım yok.

For one thing, I'm penniless; for another, I don't have the time. - Öncelikle, beş parasızım, ayrıca, zamanım yok.

önce
epi-
önce
at first

At first I thought I liked the plan, but on second thought I decided to oppose it. - Önce plandan hoşlandığımı düşündüm fakat ikinci düşünüşümde ona karşı çıkmaya karar verdim.

No one believed me at first. - İlk önce kimse bana inanmıyordu.

önce
a priori

Tell her it's a priority. - Ona bunun bir öncelik olduğunu söyle.

Tell them it's a priority. - Onlara bunun bir öncelik olduğunu söyle.

önce
above

Above all, I want to be healthy. - Her şeyden önce sağlıklı olmak istiyorum.

Above all, be patient. - Her şeyden önce, sabırlı olun.

önce
ere

This building was erected 300 years ago. - Bu bina 300 yıl önce inşa edildi.

This statue was erected ten years ago. - Bu anıt on yıl önce dikildi.

önce
prior

Freshness is our top priority. - Tazelik bizim önceliğimizdir.

Being less urgent, this plan is lower in priority. - Plan öncelik ve aciliyeti düşürmektedir.

önce
first, at first
önce
afore
önce
early

In the first place it's necessary for you to get up early. - Öncelikle erken kalkman gerekiyor.

Could you tell Tom to come to work an hour early tomorrow? - Tom'a yarın bir saat önce işe gelmesini söyleyebilir misin?

önce
pro

Check the enemy's progress before they reach the town. - Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

önce
before, ago
önce
before ...: tatilden önce before the vacation
önce
prior to

I need it by the morning of April 5, so it can be reviewed by other members prior to the meeting. - 5 Nisan sabahına kadar ona ihtiyacım var, bu yüzden toplantıdan önce diğer üyeler tarafından gözden geçirilebilir.

It happened prior to my arrival. - O, ben varmadan önce oldu.

önce
in advance

You may as well say it to him in advance. - Siz de ona önceden diyebilirsiniz.

She finished her work an hour in advance. - O, işini bir saat önce bitirdi.

önce
back

He came back before eight. - Sekizden önce geri döndü.

By the time you came back, I'd already left. - Sen gelmeden önce ben zaten çıkmıştım.

önce
pre

My water broke on the evening of the predicted birth date. - Önceden belirlenen doğum tarihinin akşamında suyum kesildi..

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

önce
the preceding period of time; the past
önce
epi
Türkçe - Türkçe
Zamanda başlangıcı olmayan, ezelî
ezeli
Önce
evvel
Önce
evvelce
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
önce
İlk olarak, başlangıçta: "Önce hep birlikte basın suçunu tarif edelim."- B. Felek
önce
Şu kadar zamanın geçmiş bulunduğunu anlatır
önce
İlk olarak, başlangıçta
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman: "Demin söyledikleri bana sadece daha önce olup bitenleri düşündürdü."- T. Buğra
önce
tanan
öncesiz