öncesiz

listen to the pronunciation of öncesiz
Türkçe - İngilizce
(something) which has no beginning, eternal
önce
ago

A long time ago, there was a bridge here. - Uzun zaman önce, burada bir köprü vardı.

I saw her somewhere two years ago. - Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.

önce
first

One is judged by one's speech first of all. - Bir insan her şeyden önce konuşması ile değerlendirilir.

Tom divorced his first wife more than fifteen years ago. - Tom on beş yıldan daha önce ilk eşinden boşandı.

önce
(İnşaat) before

I showered before breakfast. - Kahvaltıdan önce duş aldım.

I want to see you before you go. - Sen gitmeden önce seni görmek istiyorum.

önce
first, at first, firstly, initially; before; ago
önce
firstly

Firstly, happiness is related to money. - Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.

Firstly, we mustn't be selfish. - Her şeyden önce bencil olmamalıyız.

önce
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

önce
pre-

What's your pre-tax income? - Senin vergi öncesi gelirin nedir?

The pre-Islamic Arabs were nomads. - İslam öncesi Araplar göçebeydiler.

önce
beforehand

I know better than to climb mountains in winter without making all necessary preparations beforehand. - Önceden tüm hazırlıkları yapmadan kışın dağlara tırmanacak kadar aptal değilim.

We prepared snacks beforehand. - Biz önceden aperatifleri hazırladık.

önce
before time
önce
to start with

To start with, who is that man? - Her şeyden önce, o adam kim?

To start with, I must thank you for your help. - Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.

önce
initially
önce
for one thing

For one thing he is lazy, for another he drinks. - Öncelikle o tembeldir, diğer taraftan içki içer.

For one thing, I don't have any money. For another, I don't have the time. - Öncelikle, hiç param yok. ikinci olarak, zamanım yok.

önce
epi-
önce
at first

At first, I mistook him for your brother. - Önce onu erkek kardeşinle karıştırdım.

At first I thought I liked the plan, but on second thought I decided to oppose it. - Önce plandan hoşlandığımı düşündüm fakat ikinci düşünüşümde ona karşı çıkmaya karar verdim.

önce
a priori

Tell them it's a priority. - Onlara bunun bir öncelik olduğunu söyle.

That's clearly not a priority. - O açıkça bir öncelik değil

önce
above

Above all, I want to be healthy. - Her şeyden önce sağlıklı olmak istiyorum.

Television shows violence, which influences, above all, younger people. - Televizyon şiddet gösteriyor, her şeyden önce daha genç insanları etkiler.

önce
ere

This building was erected 300 years ago. - Bu yapı 300 yıl önce dikildi.

That building was erected five years ago, I think. - O bina sanırım beş yıl önce inşa edildi.

önce
prior

Freshness is our top priority. - Tazelik bizim önceliğimizdir.

Not being able to decide what the priority should be is the biggest problem. - Önceliğin ne olması gerektiğine karar verememek en büyük sorundur.

önce
first, at first
önce
afore
önce
early

He came home early in order to see the children before they went to bed. - Onlar yatmadan önce çocukları görmek için eve erken geldi.

I want to make sure I get to the station early enough to buy a newspaper before getting on the train. - Trene binmeden önce bir gazete almak için istasyona yeterince erken varacağımdan emin olmak istiyorum.

önce
pro

Check the enemy's progress before they reach the town. - Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

önce
before, ago
önce
before ...: tatilden önce before the vacation
önce
prior to

I need it by the morning of April 5, so it can be reviewed by other members prior to the meeting. - 5 Nisan sabahına kadar ona ihtiyacım var, bu yüzden toplantıdan önce diğer üyeler tarafından gözden geçirilebilir.

Prior to your arrival, he left for London. - Senin varışından önce, o, Londra'ya gitti.

önce
in advance

She finished her work an hour in advance. - O, işini bir saat önce bitirdi.

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

önce
back

Let's go back before it begins to rain. - Yağmur başlamadan önce geri dönelim.

He came back before eight. - Sekizden önce geri döndü.

önce
pre

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

He arrived two days previously. - O iki gün önceden vardı.

önce
the preceding period of time; the past
önce
epi
Türkçe - Türkçe
Zamanda başlangıcı olmayan, ezelî
ezeli
Önce
evvel
Önce
evvelce
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
önce
İlk olarak, başlangıçta: "Önce hep birlikte basın suçunu tarif edelim."- B. Felek
önce
Şu kadar zamanın geçmiş bulunduğunu anlatır
önce
İlk olarak, başlangıçta
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman: "Demin söyledikleri bana sadece daha önce olup bitenleri düşündürdü."- T. Buğra
önce
tanan