öncesinde

listen to the pronunciation of öncesinde
Türkçe - İngilizce
before

Usually before a concert there is an announcement asking the audience to either turn off their phones or switch them to manner mode. - Genellikle bir konser öncesinde seyirciden ya telefonlarını kapatmalarını ya da sessiz moda geçmelerini isteyen bir duyuru vardır.

The space telescope will help us know the universe much better than before. - Uzay teleskobu bize evreni tanımada öncesinden çok daha fazla yardım edecek.

At a higher or greater position in a subjective ranking

An entrepreneur puts market share and profit before quality, an amateur intrinsic qualities before economical considerations.

In front of in space

He stood before me.

In store for, in the future of (someone)

The period before us looks grim because of the economical crisis.

{a} sooner, in time pervious
If someone is before something, they are in front of it. They drove through a tall iron gate and stopped before a large white villa
Earlier than (in time)
Returns the Locator that is sequentially before another Locator in this Container
Prior or preceding in dignity, order, rank, right, or worth; rather than
An advance of; farther onward, in place or time
In advance
If you tell someone that one place is a certain distance before another, you mean that they will come to the first place first. The turn is about two kilometres before the roundabout
earlier time than -- " before you can subtract " (225)
be·fore In addition to the uses shown below, before is used in the phrasal verbs `go before' and `lay before'
{e} in front of, in the presence of; ahead of
If you have something such as a journey, a task, or a stage of your life before you, you must do it or live through it in the future. Everyone in the room knew it was the single hardest task before them = ahead of
If you do something before someone else can do something, you do it when they have not yet done it. Before Gallacher could catch up with the ball, Nadlovu had beaten him to it
adv [earlier] dulu 2 prep/conj [earlier than] sebelum (belum)
When you want to say that one person or thing is more important than another, you can say that they come before the other person or thing. Her husband, her children, and the Church came before her needs
If something happens before a particular person or group, it is seen by or happens while this person or this group is present. The game followed a colourful opening ceremony before a crowd of seventy-four thousand
If there is a period of time or if several things are done before something happens, it takes that amount of time or effort for this thing to happen. It was some time before the door opened in response to his ring. = until
önce
ago

A long time ago, there was a bridge here. - Uzun zaman önce, burada bir köprü vardı.

Marilyn Monroe died 33 years ago. - Marilyn Monroe, 33 yıl önce öldü.

önce
first

One will be judged by one's appearance first of all. - Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.

One is judged by one's speech first of all. - Bir insan her şeyden önce konuşması ile değerlendirilir.

önce
(İnşaat) before

Before going to study in Paris, I must brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

Anime director Satoshi Kon died of pancreatic cancer on August 24, 2010, shortly before his 47th birthday. - Anime yönetmeni Satoshi Kon, kırk yedinci doğum gününden kısa süre önce 24 Ağustos 2010 tarihinde pankreas kanserinden öldü.

önce
first, at first, firstly, initially; before; ago
önce
firstly

Firstly, we mustn't be selfish. - Her şeyden önce bencil olmamalıyız.

Firstly, happiness is related to money. - Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.

önce
ante

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

hemen öncesinde
(deyim) on the eve of
önce
pre-

The pre-Islamic Arabs were nomads. - İslam öncesi Araplar göçebeydiler.

What's your pre-tax income? - Senin vergi öncesi gelirin nedir?

önce
beforehand

I know better than to climb mountains in winter without making all necessary preparations beforehand. - Önceden tüm hazırlıkları yapmadan kışın dağlara tırmanacak kadar aptal değilim.

I'll let you know beforehand. - Sana önceden bildireceğim.

önce
before time
önce
to start with

To start with, I must thank you for your help. - Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.

To start with, who is that man? - Her şeyden önce, o adam kim?

önce
initially
önce
for one thing

For one thing he is lazy, for another he drinks. - Öncelikle o tembeldir, diğer taraftan içki içer.

For one thing, I don't have any money. For another, I don't have the time. - Öncelikle, hiç param yok. ikinci olarak, zamanım yok.

önce
epi-
önce
at first

At first the job looked good to Tom, but later it became tiresome. - Önceleri iş, Tom'a iyi göründü fakat daha sonra iş yorucu oldu.

No one believed me at first. - İlk önce kimse bana inanmıyordu.

önce
a priori

Tell Tom it's a priority. - Tom'a bunun bir öncelik olduğunu söyle.

Tell him it's a priority. - Ona bunun bir öncelik olduğunu söyle.

önce
above

Above all, be patient. - Her şeyden önce, sabırlı olun.

Above all, I want to be healthy. - Her şeyden önce sağlıklı olmak istiyorum.

ekleme öncesinde
(Bilgisayar) before insert
paketleme öncesinde soğutmak
precool
silme onayı öncesinde
(Bilgisayar) before del confirm
teslimat öncesinde
in advance of the delivery
önce
ere

This building was erected 300 years ago. - Bu yapı 300 yıl önce dikildi.

That building was erected five years ago, I think. - O bina sanırım beş yıl önce dikildi.

önce
prior

Freshness is our top priority. - Tazelik bizim önceliğimizdir.

Not being able to decide what the priority should be is the biggest problem. - Önceliğin ne olması gerektiğine karar verememek en büyük sorundur.

önce
first, at first
önce
afore
önce
early

Could you tell Tom to come to work an hour early tomorrow? - Tom'a yarın bir saat önce işe gelmesini söyleyebilir misin?

I want to make sure I get to the station early enough to buy a newspaper before getting on the train. - Trene binmeden önce bir gazete almak için istasyona yeterince erken varacağımdan emin olmak istiyorum.

önce
pro

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

Check the enemy's progress before they reach the town. - Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.

önce
before, ago
önce
before ...: tatilden önce before the vacation
önce
prior to

I need it by the morning of April 5, so it can be reviewed by other members prior to the meeting. - 5 Nisan sabahına kadar ona ihtiyacım var, bu yüzden toplantıdan önce diğer üyeler tarafından gözden geçirilebilir.

Prior to the meeting, they had dinner. - Toplantıdan önce akşam yemeği yediler.

önce
in advance

She finished her work an hour in advance. - O, işini bir saat önce bitirdi.

Please inform me of your absence in advance. - Lütfen yokluğunuzu önceden bana bildiriniz.

önce
back

Let's go back before it begins to rain. - Yağmur başlamadan önce geri dönelim.

I expect her to come back before lunch. - Onun öğle yemeğinden önce geri gelmesini bekliyorum.

önce
pre

He arrived two days previously. - O iki gün önceden vardı.

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

önce
the preceding period of time; the past
önce
epi
Türkçe - Türkçe

öncesinde teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

Önce
evvel
Önce
evvelce
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
önce
İlk olarak, başlangıçta: "Önce hep birlikte basın suçunu tarif edelim."- B. Felek
önce
Şu kadar zamanın geçmiş bulunduğunu anlatır
önce
İlk olarak, başlangıçta
önce
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman: "Demin söyledikleri bana sadece daha önce olup bitenleri düşündürdü."- T. Buğra
önce
tanan
öncesinde