önceden

listen to the pronunciation of önceden
Türkçe - İngilizce
in advance

You may as well say it to him in advance. - Siz de ona önceden diyebilirsiniz.

You have to make reservations in advance. - Önceden rezervasyon yapmak zorundasın.

previously

The libelous column can still be read on the website of the previously mentioned newspaper. - İftira niteliğindeki sütun hâlâ önceden bahsedilen gazetenin internet sitesinde okunabilir.

Previously, I learned German in school. - Önceden okulda Almanca öğrendim.

beforehand

I know better than to climb mountains in winter without making all necessary preparations beforehand. - Önceden tüm hazırlıkları yapmadan kışın dağlara tırmanacak kadar aptal değilim.

I'll let you know beforehand. - Sana önceden bildireceğim.

formerly
heretofore
ahead

Next time phone ahead. - Gelecek sefer önceden telefon edin.

If you want to eat at Raffle's, you must reserve weeks ahead. - Raffle's'da yemek yemek istiyorsan, haftalar önceden rezerve ettirmelisin.

onetime
before now
at first, in the beginning
already

I can't find Tim. Has he gone already? - Tim'i bulamıyorum, o önceden gitti mi?

Have you eaten your dinner already? - Önceden akşam yemeğini yedin mi?

erstwhile
at first, in the beginning, initially, previously, formerly; beforehand, in advance; before
afore
aforetime
beforetime
ere now
in anticipation
pre

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

He arrived two days previously. - O iki gün önceden vardı.

prior

I'm sorry, but I have a prior engagement. - Üzgünüm, fakat önceden verilmiş sözüm var.

No prior experience is necessary. - Daha önceden herhangi bir deneyim gerekli değildir.

ahead of time

Please inform me of the plan ahead of time. - Lütfen önceden planınızı bana bildirin.

I try to always arrive at least five minutes ahead of time. - Her zaman en az beş dakika önceden gelmeye çalışırım.

initially
before

We prepared snacks beforehand. - Biz önceden aperatifleri hazırladık.

Let's get things ready beforehand. - İşleri önceden hazırlayalım.

pre-

He bought the pre-cut pork loin. - O önceden kesilmiş domuz filetosu aldı.

quondam
preconfigured
pre-emptive
nee

Has Tom already told you what needs to be done? - Tom ne yapılması gerektiğini önceden sana söyledi mi?

önceden görmek
anticipate
önceden kestirilebilir
predictable
önceden belirlenmiş
predetermined

In the same way as Hegel, Panovsky's notion of the dialectic makes history follow a predetermined course. - Hegel'le aynı şekilde, Panovsky'nin diyalektik kavramı tarihe önceden belirlenmiş bir rotayı izlettirir.

önceden haber vermek
prophesy
önceden haber vermek
foretell
önceden ayarlanmış
put up
önceden söylemek
predict
önceden söylemek
augur
önceden üretmek
prefabricate
önceden açıklamak
premise
önceden hesaplamak
to anticipate
önceden ayarlanmış
prearranged
önceden belirlenmiş
prearranged
önceden görme
anticipate
önceden sezme
predict
önceden sezmek, ileriyi görmek
to predict, to foresee
önceden tanımlanmış
pre-pidded

bu seri (ürünler) önceden tanımlanmıştır.

önceden önlem almak
to take necessary precautions
önceden adanmış
predestined
önceden alınan tat
foretaste
önceden ayarlamak
prearrange
önceden ayarlamak
pre engage
önceden ayarlamak
put up
önceden ayarlanmamış
unarranged
önceden ayarlanmış
fixed

This contest is fixed. - Bu yarışma önceden ayarlanmış.

önceden bağlanmak
pre engage
önceden belirleme
predetermination
önceden belirlemek
predetermine
önceden belirlemek
to predetermine
önceden belirlenmiş sonuç
fix
önceden belli olan
assured
önceden bildirmek
augur
önceden bildirmek
to predict
önceden bilinmeyen
undesigned
önceden bilinmez
unpredictable

She's very unpredictable. - O çok önceden bilinmez.

önceden bilme
foreknowledge
önceden bilme
precognition
önceden bilmek
know smth. before
önceden bilmek
foreknow
önceden bir adli yardım talebi olmaksızın bilgi değişimi
(Hukuk) spontaneous exchange of information
önceden düzenlemek
prearrange
önceden düşünerek
premeditatedly
önceden düşünmek
envisage
önceden düşünmek
premeditate
önceden düşünmek
discount
önceden düşünülmemiş
off-the-cuff
önceden düşünülmüş
prepense
önceden eğitilmiş bireysel insan gücü
(Askeri) pretrained individual manpower
önceden fikir edinme
prefiguration
önceden fikir vermek
prefigure
önceden gereken
prerequisite
önceden gerekli olan
prerequisite
önceden gerekli şey
prerequisite
önceden gitmek
forego
önceden göndermek
send forward
önceden görmek
to foresee
önceden görmek
foresee
önceden görmek
presage
önceden göstermek
foreshadow
önceden haber veren
precursory
önceden haber verme
prediction
önceden haber vermek
prognosticate
önceden haber vermek
to foretell, to forewarn
önceden haber vermek
give notice
önceden haber vermek
forebode
önceden haber vermek
predict
önceden haber vermek
presage
önceden hazırlamak
prearrange
önceden hazırlamak
precondition
önceden hazırlamak
prefabricate
önceden hazırlamak
preset
önceden hazırlamak
predispose
önceden hazırlanmamış
unstudied
önceden hesaplamak
precalculate
önceden hüküm vermek
prejudge
önceden kafasında canlandırma
prefiguration
önceden kararlaştırma
predetermination
önceden kararlaştırmak
predetermine
önceden kararlaştırılmış
predetermined
önceden kavramak
prefigure
önceden kaydedilmiş
prerecorded
önceden kestirmek
dope
önceden kestirmek
dope out
önceden konuşlanmalı su üstü harekatı; Kara Kuvvetleri Postahanesi
(Askeri) afloat pre-positioning operations; Army Post Office
önceden konuşlanmış yüzer kuvvet
(Askeri) afloat pre-positioning force
önceden kurmak
preset
önceden kısmet etmek
foreordain
önceden mahkum etmek
pre doom
önceden mevzilendirilmiş harp malzemesi ihtiyacı
(Askeri) pre-positioned war materiel requirement
önceden mevzilendirilmiş harp yedekleri
(Askeri) pre-positioned wartime reserves
önceden mevzilendirilmiş harp yedeği malzeme stoğu
(Askeri) pre-positioned war reserve materiel stock
önceden mevzilendirilmiş kuvvet, teçhizat veya kaynaklar; önceden mevzilendirme
(Askeri) pre-positioned force, equipment, or supplies; prepositioning
önceden nasip etmek
preordain
önceden paketlemek
prepackage
önceden paketlemek
prepack
önceden paketlenmiş
prepacked
önceden pişirmek
precook
önceden pişmiş
ready cooked
önceden planlamak
plan ahead
önceden plânlanmamış
undesigned
önceden plânlanmamış
unpremeditated
önceden plânlanmış
cut and dried
önceden rıza alma
(Hukuk) prior consent
önceden saptama
predetermination
önceden saptamak
to predetermine
önceden saptamak
predetermine
önceden satın almak
pre empt
önceden sezen
presentient
önceden sezmek
forebode
önceden silahlamak
forearm
önceden silahlanmak
forearm oneself
önceden soğutmak
precool
önceden söylenmiş olan
canned
önceden söz vermek
pre engage
önceden taahhüt etmek
pre engage
önceden tasarlama
premeditation
önceden tasarlamak
to premeditate
önceden tasarlayarak
premeditatedly
önceden tatma
foretaste
önceden tutmak
pre empt
önceden uyarmak
to forewarn
önceden varsayma
presupposition
önceden varsaymak
presuppose
önceden yapma
anticipation
önceden yapmak
forestall
önceden yapmak
anticipate
önceden yapılan
anticipatory
önceden yazılmamış
unscripted
önceden yer ayırtma
advance booking
önceden yer ayırtmak
book in advance
önceden yerleşme
preoccupancy
önceden yerleşme
preoccupation
önceden çektirmek
(dokuma) preshrink
önceden ödeme
prepayment
önceden ödemek
prepay
önceden ödenmiş
prepaid
önceden ısıtmak
preheat
önceden belirlenmiş
foregone
önceden bilmek
foretell
önceden bilme
prescience
önceden görme
{i} foreseeing
önceden görme
foresight
önceden görme
prevision
kaderi önceden belirmiş
predestined
Önceden belirlenmiş
pre-established
Önceden belirlenmiş
prespecified
Önceden belirlenmiş
preestablished
önceden bilmek
know in advance
Milli Parklar Teşkilatı; daha önceden hizmeti yok; Nükleer Planlama Sistemi
(Askeri) National Park Service; nonprior service; Nuclear Planning System
NATO İttifak Önceden Düzenlenmiş Sivil Uçak Programı
(Askeri) North Atlantic Treaty Organization (NATO) Allied Pre-Committed Civil Aircraft Program
ağır taşıyıcı önceden mevzilendirilmiş gemisi
(Askeri) heavy-lift pre-position ship
bunun için daha önceden bir tedavi gördünüz mü
Have you previously been treated for it
deniz önceden konuşlandırma gemisi fibi
(Askeri) maritime pre-positioning ships squadron
deniz önceden mevzilendirme kuvveti
(Askeri) maritime pre-positioning force
deniz önceden mevzilendirme teçhizatı ve kaynakları
(Askeri) maritime pre-positioning equipment and supplies
denizde önceden konuşlandırma gemisi; çağrı işlemci koruması; Askeri Posta Servi
(Askeri) maritime pre-positioning ship; message processor shelter; Military Postal Service
hava limanı filosu; su üstüne önceden konuşlandırılmış gemi ; önceden konuşlandı
(Askeri) aerial port squadron; afloat pre-positioning ship; Army pre-positioned stocks
hava limanı komutanı; Zırhlı Personel Taşıyıcı; önceden programlanmış konferans
(Askeri) aerial port commander; armored personnel carrier; assign preprogrammed conference list
kötü olayları önceden haber veren kimse
Cassandra
kısa süreli önceden mevzilendirilmiş gemiler
(Askeri) near-term pre-positioned ships
nesneleri önceden algılamayla ilgili
eidetic
olacağı önceden işaret edilen olay
antitype
parçaları önceden hazırlanmış
prefabricated
satış için önceden hazırlanan sözler
pitch
seçim sonucunu önceden hesaplayan kimse
pollster
sonucu önceden haber veren
prognostic
yerinden önceden bütçe
(Eğitim) ex-ante budget
çok önceden
long before
önceden belirlenmiş
predeterminate
önceden bilmek
foresee
ünite halinde kuruluşa dahil teşkilat malzemenin önceden yerleştirilmesi
(Askeri) pre-positioning of materiel configured to unit sets
Türkçe - Türkçe
Başlarken, başlangıçta, daha önce, evvelce
önceden satış
Alivre veya önceden satış, satıcının bir ürünün belli bir vade içinde teslimini taahhüt etmesidir. Bu akit türü, ürünün belli bir vade içinde teslimini taahhüt etmekte olup, genellikle tarladaki mahsul ve ağaçtaki meyveler için yapılmaktadır
önceden satış
Ürün daha tarladayken, yetiştiği zaman teslim edilmek üzere, önceden pey verilerek yapılan satış, alivre