önce

listen to the pronunciation of önce
Türkçe - İngilizce
ago

Marilyn Monroe died 33 years ago. - Marilyn Monroe, 33 yıl önce öldü.

I saw her somewhere two years ago. - Onu ben iki yıl önce bir yerde gördüm.

first

One will be judged by one's appearance first of all. - Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir.

Two weeks ago, I visited Disneyland for the first time. - İki hafta önce, ilk kez Disneyland ziyaret ettim.

before

Before going to study in Paris, I must brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

I want to see you before you go. - Sen gitmeden önce seni görmek istiyorum.

first, at first, firstly, initially; before; ago
firstly

Firstly, we mustn't be selfish. - Her şeyden önce bencil olmamalıyız.

Firstly, happiness is related to money. - Öncelikle, mutluluk para ile ilgilidir.

pre-

He bought the pre-cut pork loin. - O önceden kesilmiş domuz filetosu aldı.

The pre-Islamic Arabs were nomads. - İslam öncesi Araplar göçebeydiler.

beforehand

I know better than to climb mountains in winter without making all necessary preparations beforehand. - Önceden gerekli tüm hazırlıkları yapmadan kışın dağlara tırmanmamam gerektiğini biliyorum.

I'll let you know beforehand. - Sana önceden bildireceğim.

before time
to start with

To start with, who is that man? - Her şeyden önce, o adam kim?

To start with, I must thank you for your help. - Öncelikle yardımınız için size teşekkür etmeliyim.

initially
for one thing

For one thing, I'm penniless; for another, I don't have the time. - Öncelikle, beş parasızım, ayrıca, zamanım yok.

For one thing, I don't have any money. For another, I don't have the time. - Öncelikle, hiç param yok. ikinci olarak, zamanım yok.

epi-
ante

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

ere

That building was erected five years ago, I think. - O bina sanırım beş yıl önce dikildi.

That building was erected five years ago, I think. - O bina sanırım beş yıl önce inşa edildi.

prior

I'm sorry, but I have a prior engagement. - Üzgünüm, fakat önceden verilmiş sözüm var.

Freshness is our top priority. - Tazelik bizim önceliğimizdir.

first, at first
afore
early

He came home early in order to see the children before they went to bed. - Onlar yatmadan önce çocukları görmek için eve erken geldi.

In the first place it's necessary for you to get up early. - Öncelikle erken kalkman gerekiyor.

pro

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

Check the enemy's progress before they reach the town. - Düşman kasabaya ulaşmadan önce, onların ilerlemesini durdurun.

before, ago
before ...: tatilden önce before the vacation
prior to

It happened prior to my arrival. - O, ben varmadan önce oldu.

Prior to the meeting, they had dinner. - Toplantıdan önce akşam yemeği yediler.

in advance

Please inform me of your absence in advance. - Lütfen yokluğunuzu önceden bana bildiriniz.

She finished her work an hour in advance. - O, işini bir saat önce bitirdi.

above

Television shows violence, which influences, above all, younger people. - Televizyon şiddet gösteriyor, her şeyden önce daha genç insanları etkiler.

They want, above all things, to live in peace. - Onlar, her şeyden önce, barış içinde yaşamak istiyor.

back

By the time you came back, I'd already left. - Sen gelmeden önce ben zaten çıkmıştım.

I've got to take my library books back before January 25th. - 25 Ocaktan önce kütüphane kitaplarımı geri götürmek zorundayım.

pre

He arrived two days previously. - O iki gün önceden vardı.

Has your neck thickened during the previous year? - Boynun bir önceki yılda kalınlaştı mı?

the preceding period of time; the past
at first

At first, I mistook him for your brother. - Önce onu erkek kardeşinle karıştırdım.

She didn't like the horse at first. - O, ilk önce atı beğenmedi.

a priori

Tell Tom it's a priority. - Tom'a bunun bir öncelik olduğunu söyle.

That's clearly not a priority. - O açıkça bir öncelik değil

epi
ilk önce
first of all

First of all, I'm very worried about my daughter's health. - İlk önce ben kızımın sağlığı hakkında çok kaygılıyım.

ilk önce
firstly
önce gelen
antecedent
önce gelme
precedence
önce gelmek
come before
önce olmak
anticipate
önce davranmak
anticipate
önce gelen
(Ticaret) predecessor
önce gelen
(Bilgisayar) leading
önce gelerek
preceding
önce gelme
preceding
önce gelmek
predate
önce gelen
(Hukuk) preceding
önce can sonra canan
(Atasözü) Charity begins at home
önce davranmak
take precedence of
önce değerbiç
(Bilgisayar) evaluate first
önce doğmuş çocuk
premature baby
önce düşün, sonra söyle
(Atasözü) Think before you speak
önce gelen iş
preoccupation
önce gelen kimse
progenitor
önce gelme
(Hukuk) figure prominently
önce gelmek
take precedence of
önce gelmek
antedate
önce gelmek
to precede
önce gelmek
precede
önce gelmek
forego
önce güvenlik
safety first
önce iğneyi kendine batır, sonra çuvaldızı ele
(Atasözü) Before you do or say something unpleasant to someone else, think of how you'd feel if something similar were done or said to you
önce kapmak
beat smb. to it
önce kapmak
preoccupy
önce okuyun
(Bilgisayar) read this first
önce olma
precedence
önce olmak
have the precedence
önce para
(Konuşma Dili) cash on the barrelhead
önce satın alma hakkı
pre emption
önce sayfa sonu
(Bilgisayar) page break before
önce siz
after you!
önce tartılmak
weigh in

Boxers have to weigh in before a fight. - Boksörler bir maçtan önce tartılmak zorundalar.

önce uzun kenar
(Bilgisayar) long edge first
önce yapmak
beat smb. to it
önce ölmek
predecease
önce ölmüş
(Kanun) predeceased
daha önce
previously

In which house did you live previously? - Daha önce hangi evde yaşıyordun?

There were a lot of teachers from Australia and New Zealand at the English conversation school I went to previously. - Daha önce gittim İngilizce konuşma okulunda Avustralya ve Yeni Zelanda'dan birçok öğretmen vardı.

az önce
just

I've seen just now that the ambassador of Saudi Arabia has resigned. - Suudi Arabistan büyük elçisinin istifa ettiğini az önce gördüm.

When one lucky spirit abandons you another picks you up. I just passed an exam for a job. - Şanslı bir ruh seni terk ettiği zaman, bir başkası seni alır.Ben az önce bir iş sınavını geçtim.

-meden önce
before
herşeyden önce
first of all
biraz önce
just now
biraz önce
a little while ago

I just started using this site a little while ago. - Bu siteyi biraz önce kullanmaya başladım.

bundan önce
heretofore
den önce
no later than
önce gel
come before

Duty should come before anything else. - Görev başka her şeyden önce gelmeli.

Betty will be able to come before noon. - Betty öğleden önce gelebilecek.

-meden önce
by the time
-den önce
preparatory to
-den önce
(Ticaret) prior
-den önce gelmek
precede
-den önce olan
antecedent to
az önce
deja
az önce
a short time ago
bir an önce
forthwith
bir an önce
right away

Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away? - Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?

Tom says he wants to get married right away. - Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.

bir hafta önce
one week ago
bir hafta önce
a week ago
bir süre önce
a while ago
biraz önce
just

Forget what I have just told you. - Biraz önce sana söylediklerimi unut.

She just cleaned her room. - O biraz önce odasını temizledi.

birinden önce ölmek
predecease
birkaç gün önce
the other day
birkaç yıl önce
a few years ago
bitişten önce
(Bilgisayar) before end
daha önce
already

Tom has already made up his mind. - Tom daha önce karar verdi.

I doubt that Tom knew that Mary was already married. - Tom'un Mary'nin daha önce evli olduğunu bildiğinden şüpheliyim.

daha önce
before

Have you ever visited Kyoto before? - Daha önce Kyoto' yu ziyaret etti mi?

Have you seen such a wonderful movie before? - Daha önce böyle harika bir film izlediniz mi?

daha önce
afore
den önce gelmek
precede
deneyden önce
a priori
doğumdan önce
(Tıp) prenatal
en önce
in the first place
en önce
(deyim) first things first
gün önce
days ago
hafta önce
weeks ago
haftalar önce
weeks ago
hepsinden önce
first of all
her şeyden önce
before hand
her şeyden önce
start with
her şeyden önce
(deyim) first things first
her şeyden önce
primarily
her şeyden önce
above all things
her şeyden önce
in the first place
herşeyden önce
last
herşeyden önce
firstly
iki ay önce
two months ago
iki hafta önce
two weeks ago
iki yıl önce
two years ago
ilk önce
begin with
ilk önce
at the outset
ilk önce
at first

At first, I thought he was a teacher, but he wasn't. - İlk önce öğretmen olduğunu sanmıştım ama değilmiş.

He didn't believe it at first. - O, ona ilk önce inanmadı.

ilk önce
before hand
ilk önce
first and foremost
ilk önce
transmitting
ilk önce
in the first place

I didn't want to be here in the first place. - İlk önce burada olmak istemedim.

How did you hear about Tatoeba in the first place? - Tatoeba'yı ilk önce ne zaman duydun?

isadan önce
a/c
kısa süre önce
recently
olaydan önce
(Latin) a priori
savaştan önce
ante-bellum
sayfadan önce
(Bilgisayar) before sheet
seneler önce
years ago
tarihinden önce
(Bilgisayar) before
uzun zaman önce
(Bilgisayar) long time ago
vaktinden önce
early
yatmadan önce
ante noctem
yıllar önce
ages ago
yıllar önce
years ago

I began playing golf years ago. - Yıllar önce golf oynamaya başladım.

Many years ago, I visited the center of Hiroshima. - Yıllar önce, ben Hiroşima'nın merkezini ziyaret ettim.

zamanından önce
untimely
zamanından önce
precipitate
zamanından önce
preterm
çok zaman önce
a long time ago
çok önce
long before
öğleden önce
(Ticaret) ante-meridiem a.m
öğleden önce
am
öğleden önce
ante-meridiem (a.m.)
öğleden önce
a/m
üç saat önce
three hours ago
zamanından önce
prematurely
önce gel
{f} preceding
önce gel
precede

In English the verb precedes the object. - İngilizcede yüklem nesneden önce gelir.

The flash of lightning precedes the sound of thunder. - Şimşeğin ışığı gök gürültüsünün sesinden önce gelir.

önce gelme
primacy
zamanından önce
early
-den önce
Afore
az zaman önce
less time before
biran önce
as soon as possible
kısa bir süre önce
A short while ago
önce gelen
from before
-den önce gelen
preceded
Spartan (Spartan füzesi: Daha önce Safeguard balistik savunma silah sistem füzes
(Askeri) Spartan
ateşlemeden önce kilitleme
(Askeri) lock-on before launch
aynı anı daha önce de yaşadığını hissetme
deja-vu
az önce
just now

I've seen just now that the ambassador of Saudi Arabia has resigned. - Suudi Arabistan büyük elçisinin istifa ettiğini az önce gördüm.

It began raining just now. - Az önce yağmur yağmaya başladı.

az önce
shortly before
az önce
a short time ago, just now
az önce
only just

I only just left Tom. - Az önce Tom'u terk ettim.

I have only just arrived. - Sadece az önce geldim.

ben gitmeden önce
before i go
beşten önce
before five
bir an evvel/önce
as soon as possible
bir an önce
as soon as possible, right away
bir an önce
in no time

You'll be there in no time. - Bir an önce orada olacaksın.

bir an önce
as soon as possible

You should tell Tom as soon as possible. - Bir an önce Tom'a söylemelisin.

bir an önce
anon
bir ayak evvel/önce immediately
at once
bir gün önce
the day before

I had rented it the day before. - Ben onu bir gün önce kiralamıştım.

George Washington arrived the day before. - George Washington bir gün önce geldi.

biraz önce
shortly before
birden önce
before one

Zero is what comes before one. - Sıfır birden önce gelen şeydir.

Zero comes before one. - Sıfır birden önce gelir.

birinden önce davranmak
(deyim) get the jump on one
biz gitmeden önce
before we go
borcu vadesinden önce ödeme
(Ticaret) prepayment
bu hastalığı daha önce hiç geçirmedim
I've never had this disease before
bundan önce
previously
bundan önce
ere now
bundan önce
before this
bundan önce
before now
bundan önce
erewhile
bundan önce
ere this
daha önce
before; earlier
daha önce belirtilen
aforesaid
daha önce belirtilen
aforementioned
daha önce kapma
preoccupancy
daha önce savaşan taraflar
(Askeri) former warring factions
daha önce söylenen
(Hukuk) foregoing
daha önce var olmak
pre exist
daha önce ölmek
predecease
daha önce ülser tedavisi görmüştüm
I have previously received treatment for an ulcer
den önce
afore
den önce değil
not until
diğerlerinden önce
in advance of the others
dokunmadan önce boyanmış
dyed in the wool
dokunmadan önce boyanmış
wool dyed
en önce
first of all
en önce
in first place
epey zaman önce
a long while ago
gün batımından önce
day before
günümüzden önce
before present day
haberi önce yayınlama
(gazete) beat
hemen önce
shortly before

A man was seen acting suspiciously shortly before the explosion. - Patlamadan hemen önce, şüpheli bir biçimde davranan bir adam görüldü.

He reached home shortly before five o'clock. - Saat beşten hemen önce eve vardı.

her şeyden önce
to start with, above all, first and foremost
herkesten önce
in advance of the others
ilaçlı röntgen çekilmeden önce alınan sıvı
opaque meal
ilk önce
first of all, first; to begin with; at first, initially, in the beginning, at the outset
kazıya başlamadan önce kazılan tünel
sump
maçtan önce tartmak
weigh in
maçtan önce tartılmak
weigh in

Boxers have to weigh in before a fight. - Boksörler bir maçtan önce tartılmak zorundalar.

meden önce
not until
metinden önce
(Bilgisayar) before text
milattan önce
before Christ, B.C
Türkçe - Türkçe
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman
İlk olarak, başlangıçta: "Önce hep birlikte basın suçunu tarif edelim."- B. Felek
Şu kadar zamanın geçmiş bulunduğunu anlatır
İlk olarak, başlangıçta
Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman: "Demin söyledikleri bana sadece daha önce olup bitenleri düşündürdü."- T. Buğra
evvel
evvelce
tanan
önce bilim
bakınız: ön bilim
bir an önce
Hemen, olabildiği kadar ivedi
ilk önce
Önce, en önce, en başta
milattan önce
Milâdî tarih başlangıcından geriye doğru sayılan yıllara göre belirtilen tarih (kısaltılmış biçimde: M. Ö.)
Önce gelme
takaddüm
önce