There is a lake in front of my house.
- Evimin önünde bir göl var.
There is a post office in front of my house.
- Evimin önünde bir postane var.
I didn't consider the subject seriously.
- Konuyu ciddi olarak göz önünde bulundurmadım.
A young man is singing before the door.
- Kapının önünde genç bir adam şarkı söylüyor.
One day your life will flash before your eyes. Make sure it's worth watching.
- Bir gün hayatın gözlerinin önünde hızla akıp gidecektir. Emin ol, izlemeye değer.
A preliminary hearing is scheduled for October 20th.
- Bir ön duruşma 20 Ekim'de planlanıyor.
The first thing you have to take into consideration is time.
- Göz önünde bulundurmak zorunda olduğun ilk şey zamandır.
I can't believe that you aren't at least willing to consider the possibility that there's another explanation.
- Bir açıklama daha olma ihtimalini göz önünde bulundurmak için zerre kadar istekli olmadığına inanamıyorum.
Twice and thrice had I loved thee before I knew thy face or name.
- Adını öğrenmeden ve yüzünü görmeden önceleri de sana âşıktım.
I don't understand the words on the face of the coin.
- Madeni paranın önündeki sözleri anlamıyorum.
The car is parked in front of the building.
- Araba, binanın önüne park edildi.
There is a lake in front of my house.
- Evimin önünde bir göl var.
She should take into consideration the advice of her mother.
- O, annesinin tavsiyesini göz önünde tutmalıdır.
The old man leaned forward and asked his wife with a soft voice.
- Yaşlı adam öne doğru eğildi ve karısına yumuşak bir sesle sordu.
He took a step forward.
- O, öne doğru bir adım attı.
The lawyer asked the judge to make allowance for the age of the accused.
- Avukat yargıca suçlananların yaşlarını göz önünde tutmasını rica etti.
Two weeks ago, I visited Disneyland for the first time.
- İki hafta önce, ilk kez Disneyland ziyaret ettim.
One is judged by one's speech first of all.
- Bir insan her şeyden önce konuşması ile değerlendirilir.
Tom carved his initials on the large oak tree in front of the school.
- Tom okulun önündeki büyük meşe ağacına adının baş harflerini kazıdı.
My primary concern is your safety.
- Benim öncelikli ilgim sizin güvenliğinizdir.
Where to go and what to see were my primary concerns.
- Nereye gideceğim ve ne göreceğim benim öncelikli ilgilerim.
What's your pre-tax income?
- Senin vergi öncesi gelirin nedir?
The pre-Islamic Arabs were nomads.
- İslam öncesi Araplar göçebeydiler.
The couch is in the foreground next to the table.
- Kanepe masanın yanında ön tarafta.
Nobody can foresee what'll happen.
- Kimse ne olacağını öngöremez.
The morning forecast predicted thunder showers later in the day.
- Sabah hava durumu daha sonra gün içinde gök gürültülü sağanak yağışı öngördü.
We have to take steps to prevent air pollution.
- Hava kirliliğini önlemek için önlemler almalıyız.
He arrived two days previously.
- O iki gün önceden vardı.
Masanın hemen önünde.
Tom and Mary usually like to sit in the front row.
- Tom ve Mary genellikle ön sırada oturmaktan hoşlanırlar.
Someone is at the front door. Go and see who it is.
- Ön kapıda biri var. Git ve kim olduğunu anla.
The student has already solved all the problems.
- Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.
They know the importance of protecting the earth.
- Dünyayı korumanın önemini biliyorlar.
We should take his youth into account.
- Onun gençliğini göz önünde tutmalıyız.
I don't like to speak in public.
- Herkesin önünde konuşmaktan hoşlanmam.
Don't swear in public.
- Herkesin önünde küfretmeyin.
Its presence is important for me.
- Onun varlığı benim için önemli.
This is not a joke to be told in the presence of your parents.
- Bu, ailenin gözünün önünde anlatılacak bir fıkra değil.
The conquest of İstanbul antedates the discovery of America.
- İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.
Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof.
- Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.
Tom was the one who broke the windshield of Mary's car.
- Mary'nin arabasının ön camını kıran kişi Tom'du.
I saw Tom through the windshield.
- Arabanın ön camından Tom'u gördüm.
She finished her work an hour in advance.
- O, işini bir saat önce bitirdi.
You may as well say it to him in advance.
- Siz de ona önceden söyleyebilirsiniz.