ölüdeniz

listen to the pronunciation of ölüdeniz
Türkçe - İngilizce
(Denizbilim) swell
To become bigger, especially due to being engorged
Excellent
{n} an extension of bulk, an increase, anger, a wave or rolling of the sea
To be puffed up or bloated; as, to swell with pride
To be turgid, bombastic, or extravagant; as, swelling words; a swelling style
{i} act of swelling, distention; swollen part, protuberance; gradual increase; surge of feeling or emotion; long unbroken wave; elevation of land, slope; crescendo followed by a diminuendo (Music)
A device for controlling the volume of a pipe organ
Gradual increase of sound
become filled with pride, arrogance, or anger; "The mother was swelling with importance when she spoke of her son"
All waves affecting a site not generated by the local wind field These waves could come from distant storms or from a recent storm in the local area
Increase in height; elevation; rise
cause to become swollen; "The water swells the wood"
increase in size, magnitude, number, or intensity; "The music swelled to a crescendo"
Ocean waves that have traveled out of their generating area Swell characteristically exhibits a more regular and longer period and has flatter wave crests than waves within their fetch
Ocean waves that have traveled out of their fetch Swell characteristically exhibits a more regular and longer period, and has flatter crests than waves within their fetch
To raise to arrogance; to puff up; to inflate; as, to be swelled with pride or haughtiness
To increase in size or extent by any addition; to increase in volume or force; as, a river swells, and overflows its banks; sounds swell or diminish
A gradual increase and decrease of the volume of sound; the crescendo and diminuendo combined; generally indicated by the sign
ölü
dead

They fear that he may be dead. - Onun ölü olabileceğinden korkuyorlar.

Is the snake alive or dead? - Yılan diri mi yoksa ölü mü?

ölü
deceased

Fadil was found deceased in his apartment. - Fadıl evinde ölü bulundu.

The Emperor prayed for the souls of the deceased. - İmparator ölülerin ruhları için dua etti.

ölü
corpse

This thing is not a bear. It is the corpse of a bear. - Bu şey bir ayı değil. O ölü bir ayı.

ölü
{i} carcass
ölü
{i} stiff

She ran a marathon yesterday. She is stiff today. - Dün bir maraton koştu. O bugün ölü gibi.

ölü
late

Tom was later pronounced dead. - Tom daha sonra ölü ilan edildi.

Everyone dies sooner or later. - Herkes er ya da geç ölür.

ölü
dull
ölü
(Tıp) death

You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death. - Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir.

The accident has caused many deaths. - Kaza çok fazla ölüme neden oldu.

ölü
stillborn
ölü
died

Tom continued giving concerts until he died. - Tom ölünceye kadar konserler vermeye devam etti.

Tom died a natural death. - Tom doğal bir ölümle öldü.

ölü
(Askeri) loss

His death was a great loss to our country. - Onun ölümü ülkemiz için büyük bir kayıptı.

His death is a great loss. - Onun ölümü büyük bir kayıptır.

ölü
inanimate
ölü
remains

A dead deer being pecked by vultures, remains partly eaten by other animals, that sort of rotten meat is called 'carrion'. - Akbabalar tarafından gagalanan ölü bir geyik, diğer hayvanlar tarafından kısmen yenilmiş kalır, o tür çürümüş ete leş denir.

The cause of his death still remains a mystery. - Onun ölümünün sebebi bir sır olarak kalır.

ölü
lifeless
ölü
defunct
ölü
at rest
ölü
dead to

He who only lives for himself is dead to others. - Yalnızca kendisi için yaşayan kimse, başkaları için ölüdür.

If i die today, I will be dead tomorrow. - Eğer bugün ölürsem, yarın ölü olacağım.

ölü
the undertaker
ölü
the dead

The lion ripped the flesh from the dead giraffe. - Aslan ölü zürafanın etini kopardı.

Death is one of two things. Either it is annihilation, and the dead have no consciousness of anything; or, as we are told, it is really a change: a migration of the soul from this place to another. - Ölüm iki şeyden biridir.O ya ölümlülüktür, ve ölüler herhangi bir şeyin bilincinde değildir; ya da bize söylenildiği gibi, gerçekten bir değişikliktir: ruhun bu yerden ötekine göç etmesidir.

ölü
be dead
ölü
dead; faded, withered; lifeless, inanimate; corpse, (dead) body
ölü
deathly looking; lifeless, spiritless; dead, lacking in activity; feeble, weak
ölü
stone dead

The tree is rotten and stone dead, and could fall at any time. - Ağaç çürük ve taş ölü, ve her an düşebilir.

ölü
slang loaded die; marked playing card
ölü
corpse, body (of a person)
ölü
casualty
ölü
dead (person, thing)
ölü
body (of a dead animal)
ölü
exanimate
Türkçe - Türkçe
Fethiye yakınlarında, önemli bir turizm merkezi olan doğa harikası
Ölü
cenaze
Ölü
(Hukuk) MEVTA
Ölü
(Hukuk) MEYYİT
Ölü
morto
ölü
Hayatı sona ermiş olan, artık yaşamıyor olan
ölü
Sönük, güçsüz
ölü
Sıcaklığı, canlılığı olmayan
ölü
Hayvan leşi
ölü
Hayatı sona ermiş olan, artık yaşamıyor olan, müteveffa, mevta: "Bir gün gelip ölülerimizi parayla taşıtacağımızda şüphe yok."- M. Ş. Esendal
ölü
Ölmüş insan, müteveffa, mevta
ölü
Bulgur değirmeninde çekildikten sonra gerieye kalan iri taneler
ölü
Yaşanılmayan veya çok durgun, hareketsiz
ölü
Yaşanılmayan veya çok durgun, hareketsiz: "Ölü kentler, boş kaleler, eski saraylar."- N. Cumalı
ölü
(Osmanlı Dönemi) mevât
ölü
(Osmanlı Dönemi) meyyit
ölüdeniz