ödemek teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- pay
Tom became tired of always having to pay the bill every time he went out with Mary.
- Tom, Mary ile birlikte her çıkışında her zaman hesabı ödemek zorunda kalmaktan usandı.
Tom had to pay a fine because he parked in the wrong place.
- Tom arabasını yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- to pay; (borç) to settle, to pay sth off, to pay sth back, to pay sb back, to discharge; to indemnify
- pay out
- pay something off
- (deyim) make good
- pay back
Tom wants to pay back the money he owes.
- Tom ödünç aldığı parayı geri ödemek istiyor.
He wants to pay back the money he owes.
- Borçlandığı parayı geri ödemek istiyor.
- (Ticaret) take up
- honor
- pay-out
- answer for
- (deyim) foot the bill
- honour
- recompense
- pony up
- tab
- (Askeri) reimburse
- make up
- (Ticaret) liquidate
- answer
- foot
- atone for
- indemnify
- (senet) retire
- repay
I must repay the debt.
- Borcumu ödemek zorundayım.
I would like to repay your kindness in the near future.
- Yakın gelecekte senin iyiliğini ödemek istiyorum.
- to pay for (something)
- settle
A freezing beggar was brought into the hospital for treatment. However, he didn't have even one cent with which to settle the bill.
- Donan bir dilenci tedavi için hastaneye getirildi. Fakat faturayı ödemek için bir senti bile yoktu.
- come across with
- give
- ante
- domiciliate
- fork out
- defray
- fee
I'm not the only one who doesn't have enough money to pay the membership fee.
- Üyelik ücretini ödemek için yeterli paraya sahip olmayan tek kişi ben değilim.
- (poliçe) domicil
- shell out
- clear
- pay for
She has to pay for the book.
- O, kitap için ödemek zorunda.
Tom had to pay for everything himself.
- Tom her şey için kendisi ödemek zorunda kaldı.
- to pay (a sum of money)
- fork over
In the end, I had to fork over $500 for that antique radio.
- Sonunda o antik radyo için 500 dolardan fazla ödemek zorunda kaldım.
- disburse
- acquit
- redeem
- ante up
- quit
You're here to pay your taxes? Not quite. Gwonam! I thought you were on vacation!
- Sen vergilerini ödemek için mi buradasın? Tam olarak değil. Gwonam! Ben seni tatilde sanıyordum!
- recoup
- discharge
- domicile
- fork up
- satisfy
- pay in
Do we have to pay in advance?
- Peşin ödemek zorunda mıyız?
I want to pay in cash.
- Nakit olarak ödemek istiyorum.
- {f} wipe out
- come
- settle up
- meet
- stump up
- yield
- return
- {f} spring
During my last spring vacation I took a job in a restaurant to help pay the costs of my trip abroad.
- Son bahar tatilim sırasında yurt dışındaki gezi masraflarımı ödemek için bir restoranda iş buldum.
- refund
- repiace
- {f} square
- pick up the tab
- ödeme
- payment
I am quite ready for payment.
- Ben, gerçekten ödeme için hazırım.
If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment.
- Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.
- geri ödemek
- refund
- ödeme
- pay
They shut his water off because he didn't pay the bill.
- Faturayı ödemediği için suyu kestiler.
Many people worry about paying their bills.
- Bir sürü insan faturalarını ödeme konusunda endişeleniyor.
- geri ödemek
- repay
I will find a way to repay you.
- Sana geri ödemek için bir yol bulacağım.
- ödemek (borcu)
- (Ticaret) repay
- borcunu ödemek
- (Ticaret) extinguish
- ödeme
- redemption
- öde
- {f} pay
Can I pay with a credit card?
- Kredi kartıyla ödeyebilir miyim?
They shut his water off because he didn't pay the bill.
- Faturayı ödemediği için suyu kestiler.
- (borç) ödemek
- discharge
- aidat ödemek
- pay due
- alman usulü ödemek
- (Konuşma Dili) go dutch
- bedelini ödemek
- pay the penalty for
- borcunu ödemek
- pay back
- borcunu ödemek
- pay up
- borcunu ödemek
- (Latin) acquirere
- borcunu ödemek
- (Ticaret) clear
- borcunu ödemek
- default on one’s debt
- borcunu ödemek
- honor a debt
- borç ödemek
- discharge
- borç ödemek
- pay a debt
- diyet ödemek
- pay off
- faiz ödemek
- pay interest
- fatura ödemek
- pick up
- geri ödemek
- indemnify
- hakkını ödemek
- remunerate
- hesabı ödemek
- square up
- kira ödemek
- pay rent
- para ödemek
- pay
- parayı ödemek
- fork out
- peşin ödemek
- pay in advance
You have to pay in advance.
- Peşin ödemek zorundasın.
You must pay in advance.
- Peşin ödemek zorundasın.
- prim ödemek
- pay premium
- tamamen ödemek
- pay in full
- tamamen ödemek
- pay off
Tom is trying to pay off all his debts.
- Tom bütün borçlarını tamamen ödemek için çalışıyor.
- tamamıyla ödemek (borcu)
- pay off
- tazminat ödemek
- pay compensation
- vergi ödemek
- (Ticaret) tribute
- zararı ödemek
- compensate
- ödeme
- (Ticaret) cash delivery
- ödeme
- (Ticaret) outlay
- ödeme
- imbursement
- ödeme
- prestation
- ödeme
- (Ticaret) liquidate
- ödeme
- (Askeri,Kanun) reimbursement
I was excited by the promise of reimbursement from my purchase.
- Satın alma işlemimden geri ödeme sözü ile heyecanlıydım.
- ödeme
- credit
Can I use a credit card for payment?
- Ödeme için kredi kartı kullanabilir miyim?
I would like to pay with a credit card.
- Ben bir kredi kartı ile ödemek istiyorum.
- ödeme
- (Ticaret) acquit
- ödeme
- disbursal
- ücret ödemek
- pay fee
- ücret ödemek
- pay
- öde
- defray
- öde
- repay
I must repay the debt.
- Borcumu ödemek zorundayım.
I have some debts to repay.
- Geri ödeyecek bazı borçlarım ar.
- öde
- {f} paid
I paid her five dollars.
- Ona beş dolar ödedim.
I paid five dollars for the book.
- Kitap için beş dolar ödedim.
- öde
- shell out
- ödeme
- payoff
- ödeme
- settlement
- ödeme
- consideration
- ödeme
- paying
He left the restaurant without paying.
- Ödeme yapmadan restorandan ayrıldı.
A check is a method of paying money to somebody.
- Çek birine para ödeme yöntemidir.
- ödeme
- pay to
- aidatını ödemek
- pay one's dues
- avans ödemek
- give advance
- avansı ödemek
- (Ticaret) make an avance
- ağır ödemek
- pay dearly for
- aşırı ödemek
- pay through the nose
- bedel ödemek
- carry-the can
- bedel ödemek
- pay for one's mistakes
- bedel ödemek
- pay a price
- bedel ödemek
- pay the price for
- bedel ödemek
- (deyim) take one's medicine
- bedel ödemek
- pay a price (for something)
- bedel ödemek
- face the music
- borcu geri ödemek
- pay back the debt
- borcu ödemek
- clear the debt
- borcu ödemek
- (Ticaret) redeem a debt
- borcunu ödemek
- pay one's debt
- borcunu ödemek istemeyen kimse
- deadbeat
- can borcunu ödemek
- pay one's debt to nature
- can borcunu ödemek
- to die
- cebinden ödemek
- pay out of pocket
- cepten ödemek
- pay out of pocket
- depozito ödemek
- make a down payment
- depozito ödemek
- pay a deposit
- eksik ödemek
- not pay the full amount
- eksik ödemek
- short-change someone
- fala ödemek
- overpay
- fark ödemek
- pay the difference (in price)
- fark ödemek
- pay the difference
- farkı ödemek
- pay the difference
- farkını ödemek
- pay the difference
- fazla ödemek
- pay high
- geri ödemek
- to pay back, to repay; to refund; to reimburse
- geri ödemek
- replace
- geri ödemek
- pay back
Mary is struggling to pay back her student loans.
- Mary öğrenci kredilerini geri ödemek için mücadele ediyor.
He wants to pay back the money he owes.
- Borçlandığı parayı geri ödemek istiyor.
- geri ödemek
- reimburse
- geç ödemek
- pay late
- gümrük ödemek
- to pay customs (on sth)
- gümrük ödemek
- (Ticaret) pay customs on something
- gümrük ödemek
- (Ticaret) pay customs
- herkes kendi hesabını ödemek
- go dutch
- hesaben ödemek
- (Ticaret) pay on account
- hesabı ödemek
- to foot the bill, to square up
- hesabı ödemek
- foot the bill
- hesabı ödemek istiyorum
- I'd like to pay
- hesabı şimdi ödemek istiyorum lütfen
- I'd like to pay now please
- hesap ödemek
- pay account
- hesap ödemek
- (Ticaret) pay on account
- hesap ödemek
- settle up with
- itiraz ederek ödemek
- pay under protest
- iyi ödemek
- pay handsomely
- iyi ödemek
- pay well
- kalanı ödemek
- pay the rest
- kanıyla ödemek
- to pay with one's life (for)
- kapora ödemek
- pay a deposit
- karşılığını ödemek
- pay for
- kefaletini ödemek
- go bail for smb
- kefaretini ödemek
- to atone for sth
- kefaretini ödemek
- do penance
- kefaretini ödemek
- to suffer the consequences of (one's actions)
- kupon ödemek pay
- (Ticaret) pay a coupon
- maaş ödemek
- pay salary
- maaş ödemek
- pay somebody a salary
- maaşını ödemek
- pay one's salary
- mal ile ödemek
- truck
- masrafını ödemek
- pay the piper
- nakden ödemek
- (Ticaret) pay ready money
- nakit olarak ödemek
- pay in hard cash
- nakit ödemek
- pay cash
- nakit ödemek
- plank out
- nakit ödemek
- plank down
- nasıl ödemek istersiniz
- How would you like to pay for that
- nasıl ödemek istersiniz
- How do you pay
- para karşılığını ödemek
- cash out
- parasını ödemek
- pay the piper
- peşin ödemek
- pay down
- peşin ödemek
- to pay in advance
- peşin ödemek
- pay cash
- peşin ödemek
- prepay
- peşin ödemek
- pay in hard cash
- poliçe ödemek
- (Ticaret) pay a bill of exchange
- taksit ödemek
- to pay an instalment
- taksit ödemek
- pay an instalment
- taksitle ödemek
- compound
- tamamen ödemek
- pay scot and lot
- tazminat ödemek
- guerdon
- zararı ödemek
- indemnify
- zararını ödemek
- to indemnify, to recompense
- zararını ödemek
- repair
- çalışarak ödemek
- work out
- çeki ödemek
- honor a check
- çekle ödemek
- pay by cheque
- ödeme
- inpayment
- ödeme
- (günah) atonement
- ödeme
- satisfaction
- ödeme
- disbursement
- ödeme
- redress
- ödeme
- discharge
- ödeme
- rendering
- ödeme
- remuneration
- ödeme
- conciliation
- ödeme
- (Hukuk) disbursement, payment, settlement