This train left Aomori thirty minutes late, so we won't arrive at Tokyo before noon, I'm afraid.
- Bu tren Aomori'den yarım saat geç ayrıldı, bu yüzden maalesef Tokyo'ya öğleden önce varamayacağız.
We usually have lunch at noon.
- Öğlen yemeğimizi genellikle öğlen yeriz.
At lunchtime today, our usual restaurant was closed because of a funeral in the family.
- Bugün öğle yemeği vakti, ailedeki bir cenaze nedeniyle alışıldık restoranımız kapalıydı.
I should get to Boston by lunchtime.
- Öğle yemeği arasına kadar Boston'a varmalıyım.
It took place around midday.
- Öğle civarında gerçekleşti.
They will contact us before midday today.
- Onlar bugün öğleden önce bizimle iletişime geçecekler.
She has lunch at home.
- Öğle yemeğini evde yedi.
I'll pay the money for your lunch today.
- Bugün senin öğle yemeğin için parayı ben ödeyeceğim.
I'm afraid I won't be able to make it for our luncheon appointment.
- Maalesef öğle yemeği randevumuz için bunu yapamayacağım.
We asked ten people to the luncheon.
- Öğle yemeğine on kişi davet ettik.
Tom said that he was eager to eat lunch with Mary.
- Tom Mary ile öğle yemeği yemek için istekli olduğunu söyledi.
Tom invited Mary out to lunch.
- Tom Mary'yi öğle yemeği yemek için dışarı davet etti.
Tom didn't take a siesta.
- Tom öğle uykusu uyumadı.
We often have lunch together.
- Biz sık sık birlikte öğle yemeği yeriz.
Tom didn't have lunch.
- Tom öğle yemeği yemedi.
It's time to eat lunch.
- Öğle yemeği yeme zamanı.
She was in no humor for lunch.
- Öğle yemeği yemeyi canı istemedi.