I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
I was much frightened at the sight.
- Ben görünce çok korktum.
There were too many people at the concert.
- Konserde çok fazla kişi vardı.
Indonesia consists of many islands and two peninsulas.
- Endonezya çok fazla adadan ve iki yarımadadan oluşur.
These are very old books.
- Bunlar çok eski kitaplar.
That tie suits you very well.
- Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
The teacher was very fair when she marked our exams.
- Öğretmen, sınavlarımızda not verirken çok adildi.
Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
- Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
She's a very good teacher.
- O çok iyi bir öğretmendir.
It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
Writers such as novelists and poets don't seem to benefit much from the advance of science.
- Romancılar ve şairler gibi yazarlar bilimin avantajından çok fazla yararlanıyor gibi görünmüyorlar.
Thank you very much for sending me such a nice present.
- Bana böyle hoş bir hediye gönderdiğin için çok teşekkür ederim.
Those shadows appeared in a way like giant dinosaurs, with a long neck and a very big jaw without teeth.
- Bir bakıma uzun boyunlu ve dişsiz çok büyük çenesi olan dev dinozorlar gibi şu görüntüler ortaya çıktı.
It's very big of you to admit you're wrong.
- Hatalı olduğunuzu kabul ettiğiniz için çok büyüksünüz.
She likes her school a lot.
- O okulunu çok seviyor.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
Oil is abundant in that country.
- Şu ülkede petrol çoktur.
Tom certainly had plenty of opportunities to go to concerts while he was in Boston.
- Tom Boston'da iken konserlere gitmek için kesinlikle çok fırsatı oldu.
There's no need to hurry. We have plenty of time.
- Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
Tom's apartment is very tidy.
- Tom'un dairesi çok düzenli.
Tom is very tidy, isn't he?
- Tom çok düzenli, değil mi?
Tom didn't know that Mary was already dead.
- Tom Mary'nin çoktan öldüğünü bilmiyordu.
I am dead tired from walking around all day.
- Bütün gün yürümekten çok yoruldum.
I've been to Boston countless times.
- Pek çok kez Boston'a gittim.
He spent countless hours preparing for the test.
- Teste hazırlanmak için çok saatler harcadı.
I was very exuberant.
- Ben çok hayat doluydum.
Tom lives a very lavish lifestyle.
- Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.
We had lots of fun at the picnic.
- Biz piknikte çok eğlendik.
Listening to music is lots of fun.
- Müzik dinlemek çok eğlenceli.
You must not depend so much on others.
- Diğerlerine çok fazla bağımlı olmamalısın.
What happened to make you laugh so much?
- Sizi çok güldürecek ne oldu?
There are numerous universities in Kyoto.
- Kyoto'da çok sayıda üniversite var.
When I went into his room, he showed me the numerous trophies he had won during the twenty years he had played golf.
- Onun odasına girdiğimde, golf oynadığı yirmi yıl süresince kazandığı çok sayıda kupayı bana gösterdi.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
Japan consumes a lot of paper.
- Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
He said he was already more than fifty years old, fifty five, to be precise.
- O çoktan elli yaşından daha fazla olduğunu, tam olarak elli beş olduğunu söyledi.
Layla was a very deadly woman.
- Leyla çok ölümcül bir kadındı.
This desk was too heavy for Patty to lift.
- Bu masa Patty'nin kaldırması için çok ağırdı.
The traffic is heavy here.
- Trafik burada çok yoğundur.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
Tom does seem awfully tired.
- Tom çok yorgun görünüyor.
That looks like an awful lot for two people.
- Bu, iki kişi için oldukça çok şey gibi görünüyor.
You must want this very badly.
- Bunu çok fazla istemelisin.
I am very much surprised to hear that he got badly injured in a motorcar accident.
- Ben onun bir otomobil kazasında kötü yaralandığını duyunca çok şaşırdım.
New York is a multi-racial city.
- New York çok ırklı bir şehirdir.
The city's multi-story buildings built in the 1940's are in danger of collapse.
- Şehrin 1940'larda yapılmış çok katlı yapıları çökme tehlikesindeler.
Windows is the most used operating system in the world.
- Dünyada en çok kullanılan işletim sistemi Windows'tur.
Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
- Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
English is pretty hard, isn't it?
- İngilizce çok zor, değil mi?
It's too hard for me.
- Bu benim için çok zordu.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
He looks a good deal better today.
- O, bugün çok daha iyi görünüyor.
He feels a good deal better than yesterday.
- Düne göre çok daha iyi hissediyor.
I like grape jelly best.
- En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.
Tom ate too many jelly donuts.
- Tom çok sayıda jöleli börek yedi.
If you eat too much of this food, you may get a sore throat.
- Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.
I have a sore throat because of too much smoking.
- Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha ilginç.
The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure.
- Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.
Tom has collected a great many butterflies.
- Tom pek çok kelebek topladı.
A great many tourists visit Kyoto in spring.
- Baharda pek çok turist Kyoto'yu ziyaret eder.
As a result of the war, a great number of victims remained.
- Savaşın bir sonucu olarak, çok sayıda mağdur kaldı.
There are a great number of schools in this city.
- Bu şehirde çok sayıda okul vardır.
There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street.
- Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.
Tom loved his mother dearly.
- Tom annesini çok sevdi.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilaç çok kötü tadıyor.
I hate Sunday! It's a horrible day!
- Pazar gününden nefret ediyorum! Çok kötü bir gün!
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla ağrıyor.
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla acıyor.
Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
- Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
The price of this car is very high.
- Bu arabanın fiyatı çok yüksek.
Tom is extremely sophisticated.
- Ton son derece çok bilmiş.
You seem to be extremely lazy.
- Çok tembel görünüyorsun.
One gesture may have multiple meanings, while a single meaning can be expressed by a number of gestures.
- Bir tek anlam çok sayıda jestlerle ifade edilebilirken, bir jest birden fazla anlamlara sahip olabilir.
The test was multiple choice.
- Test çoktan seçmeliydi.
Their garden is full of very beautiful flowers all the year round.
- Onların bahçesi tüm yıl boyunca çok güzel çiçeklerle dolu.
He works hard all the year round.
- Bütün yıl çok sıkı çalışır.
It began to rain in earnest.
- Çok yağmur yağmaya başladı.
This survey is too long to finish quickly.
- Bu araştırma hızlı bir şekilde bitiremeyecek kadar çok uzun.
It won't be long before he returns home.
- O çok geçmeden eve döner.
Jane's farewell speech made us very sad.
- Jane'in veda konuşması bizi çok üzdü.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
You seem to be extremely lazy.
- Çok tembel görünüyorsun.
The multinational corporation lowered the price of several products.
- Çok uluslu ticaret şirketleri çok sayıda ürünün fiyatını düşürdü.
Mary has received several prizes for her poetry.
- Mary şiiri için çok sayıda ödül aldı.
A good night's sleep will do you a world of good.
- İyi bir gece uykusu sana çok iyi gelecek.
Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen.
- Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.
I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior.
- Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.
The uprising was brutally suppressed.
- İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
- Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
Tom appears to be too tired to tackle that problem right now.
- Tom, şimdi o sorunu çözemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.
I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
Jon is far more attractive than Tom.
- Jon, Tom'dan çok daha çekicidir.
Tom is an enormously gifted musician.
- Tom çok yetenekli bir müzisyen.
I've always admired you enormously.
- Sana her zaman çok hayran oldum.
I'm awfully sorry that I was late.
- Ben geç kaldığım için çok üzgünüm.
Tom seemed awfully tired.
- Tom çok yorgun görünüyordu.
There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad.
- Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.
Your intelligence is as vast as the distance between Bombay and Mumbai.
- Senin zekan Bombay ve Mumbai arasındaki mesafe kadar çoktur.
Tom has a lot of will power.
- Tom'un çok fazla irade gücü vardır.
The military power of this country is very advanced.
- Bu ülkenin askerî gücü çok gelişmiştir.
She smokes excessively.
- O çok fazla sigara içiyor.
You shouldn't eat to excess.
- Çok fazla yememelisin.
Tom feels very strongly about this.
- Tom bu konuda çok güçlü hissediyor.
I feel very strongly about it.
- Ben o konuda kendimi çok güçlü hissediyorum.
The multinational corporation lowered the price of several products.
- Çok uluslu ticaret şirketleri çok sayıda ürünün fiyatını düşürdü.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
It's terribly cold. I think I'm going to catch a cold.
- Çok üşüyorum. Sanırım nezle olacağım.
Tom didn't seem terribly interested in learning French.
- Tom Fransızca öğrenmekle çok fazla ilgileniyor gibi gözükmüyor.
He knew full well that he didn't have long to live.
- O yaşamak için uzun zamanı olmadığını çok iyi biliyordu.
You are really full of curiosity, aren't you?
- Gerçekten çok meraklısın, değil mi?
I hear you're very rich.
- Çok zengin olduğunu duyuyorum.
Tom said jokingly that he was not very rich.
- Tom şakayla çok zengin olmadığını söyledi.
Corn is the most highly subsidized crop in America.
- Mısır, ABD'de en çok mali destek alan tarım ürünüdür.
I think highly of him.
- Onu oldukça çok düşünüyorum.
The cost of building the new hospital was considerably higher than first estimated.
- Yeni hastane binasının maliyeti İlk tahmin edilenden çok daha yüksektir.
Health is above wealth, for this does not give us so much happiness as that.
- Sağlık zenginliğin üstündedir, zira zenginlik bize sağlık kadar çok mutluluk vermiyor.
He values honor above anything else.
- O, onura her şeyden daha çok değer verir.
What a lot of books he has!
- Onun ne de çok kitabı var!
I plan to invite a lot of guests to the opening ceremony.
- Açılış törenine çok misafir davet etmeyi planlıyorum.
This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind.
- Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
It's simply too hot to do anything today.
- Bugün sadece bir şey yapamayacak kadar çok sıcak.
The Mormons have outlawed polygamy, but some adherents still practice it.
- Mormonlar çok eşliliği yasakladılar ama bazı yandaşları bunu hala uyguluyorlar.
The Mormons have outlawed polygamy, but some adherents still practice it.
- Mormonlar çok eşliliği yasa dışı ilan ettiler fakat bazı taraftarları onu hâlâ uyguluyor.
The austerity measures that many city governments have implemented are hugely unpopular.
- Pek çok kent yöneticilerinin uyguladığı kemer sıkma politikası son derece sevimsizdir.
He has a large number of books on his bookshelf.
- Onun kitaplığında çok sayıda kitabı var.
He worked hard to support a large family.
- O, büyük bir aileyi geçindirmek için çok çalıştı.
He will be only too glad to help you.
- Sadece ,sana yardım etmekten çok hoşnut olacak.
Tom's only too happy to lend a hand where necessary.
- Tom sadece gerektiği yerde yardım etmekten çok mutlu.
Tony can play tennis very well.
- Tony, çok iyi tenis oynayabilir.
Mr Brown speaks Japanese very well.
- Bay Brown Japonca'yı çok iyi konuşur.
I have a great deal to do.
- Yapacak çok işim var.
He made a great deal of money selling milk.
- O süt satarak çok para yaptı.
Fuck, I cannot sleep because those damned owls are hooting so loudly.
- Lanet, uyuyamıyorum çünkü o lanet baykuşlar çok yüksek sesle ötüyorlar.
Oh, hello. It's quite hot today really!
- Oh merhaba. Bugün hava gerçekten çok sıcak!
Tom certainly had plenty of opportunities to go to concerts while he was in Boston.
- Tom Boston'da iken konserlere gitmek için kesinlikle çok fırsatı oldu.
Tom should have plenty of time.
- Tom'un çok zamanı olmalı.
The news disturbed her greatly.
- Haber onu çok rahatsız etti.
The noise of city life annoys me greatly.
- Şehir yaşamının gürültüsü beni çok sinirlendiriyor.
I feel for you deeply.
- Senin için çok üzülüyorum.
I was deeply moved by that.
- Ondan çok etkilendim.
All socks are very precious.
- Tüm çoraplar çok değerlidir.
Time is a precious thing, so we should make the best use of it.
- Zaman çok değerli bir şeydir, bu yüzden onu en iyi şekilde kullanmamız gerekir.
They could not set out because it snowed heavily.
- Yola koyulamadılar çünkü çok kar yağdı.
Bill hates his father smoking heavily.
- Bill babasının çokça sigara içmesinden nefret ediyor.
The audience was largely made up of very young children.
- Seyirci çoğunlukla çok küçük çocuklardan oluşuyordu.
I'm the type who likes to think things over very carefully.
- Şeylerin üzerinde çok dikkatlice düşünmeyi seven tipim.
Mrs Klein is over 80, but she's still very active.
- Bayan Klein 80 yaşın üzerinde, ama hâlâ çok aktif.
Thank you very much for your present.
- Hediyen için çok teşekkürler.
I am very much relieved to know that.
- Onu bildiğim için çok rahatladım.
You're a beast! You haven't even missed one question!
- Sen sorularda çok iyisin! Birtek soruda başarısız olmadın!
These beasts are very friendly.
- Bu canavarlar çok cana yakın.
Tom was sweating profusely after a half an hour on the treadmill.
- Tom, koşu bandındaki yarım saatten sonra çok terliyordu.
You're so good at writing. I'm terrible.
- Yazma konusunda çok iyisin. Ben kötüyüm.
I am in a terrible dilemma.
- Çok kötü bir ikilemdeyim.
The game excited lots of people.
- Oyun çok sayıda insanı heyecanlandırdı.
Listening to music is lots of fun.
- Müzik dinlemek çok eğlenceli.
She lives beyond her means.
- O, kazandığından çok para harcıyor.
They live beyond their means.
- Onlar kazandıklarından çok para harcıyorlar.
Sadly, I'm not a very good dancer.
- Ne yazık ki, ben çok iyi bir dansçı değilim.
I thought that was remarkable.
- Onun çok dikkat çekici olduğunu düşündüm.
For a girl of her age, Mary expresses very clever, remarkable thoughts.
- Onun yaşındaki bir kız için, Mary çok zeki, dikkat çekici düşünceler ifade eder.
Tom is a terrific all-around athlete.
- Tom müthiş çok yetenekli bir atlettir.
English is pretty hard, isn't it?
- İngilizce çok zor, değil mi?
The baby in the cradle is very pretty.
- Beşikteki bebek çok şirindir.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
Some people identify success with having much money.
- Bazı insanlar başarıyı çok para kazanma olarak tanımlarlar.
Due to overfishing, some fish stocks are now at perilously low levels.
- Çok fazla balık avı dolayısıyla, bazı balık stokları şimdi tehlikeli derecede düşük seviyelerde.
Personal computers are very useful.
- Kişisel bilgisayarlar çok kullanışlıdır.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.