There is not much I can do to help, I am afraid.
- Korkarım ki yardım etmek için yapabileceğim çok şey yok.
How come you know so much about Japanese history?
- Nasıl oluyor da Japon tarihi hakkında o kadar çok şey biliyorsun?
You seem to know a great deal about Tom.
- Tom hakkında çok şey biliyor gibi görünüyorsun.
His talk led me to believe that he knows a great deal.
- Onun konuşması onun çok şey bildiğine beni inandırdı.
We have lots of things to do.
- Yapacak çok şeyimiz var.
I have lots of things to do.
- Yapacak çok şeyim var.