çeken

listen to the pronunciation of çeken
Türkçe - İngilizce
suffering
pulling

Sami and Layla seemed like two magnets pulling towards each other. - Sami ve Leyla birbirlerine doğru çeken iki mıknatıs gibi görünüyorlardı.

The police say there's someone pulling string behind the scenes. - Polis, sahnenin arkasında sicim çeken biri olduğunu söylüyor.

subject to
subject
puller
shrinker
subordinate to
tractive
çeken kimse
sufferer
çeken taraf
piquancy
acı çeken
suffering
oral çeken kimse
(Argo) cocksucker
çek
cheque

She opened her purse and took out her chequebook. - Cüzdanını açtı ve çek defterini çıkardı.

Tom wrote Mary's name as the cheque payee. - Tom çek alacaklısı olarak Mary'nin adını yazdı.

gurbet çeken
homesick
ilgi çeken kimse
draw
ilgi çeken olay
draw
nem çeken
(Gıda) hygroscopic
sakso çeken kimse
(Argo) cocksucker
yokluk çeken
destitute
yokluk çeken
poverty-stricken
çek
drafting
çek
(Ticaret) check cheque
çek
draught
çek
(Otomotiv) non-return valve
çek
(Kanun) bill of exchange
çek
pull

The two children pulled at the rope until it broke. - İki çocuk kopartıncaya kadar ipi çektiler.

I need a tool for pulling weeds in my garden. - Benim bahçemdeki yabani otları çekmek için bir alete ihtiyacım var.

çek
pull on
çek
{f} shrunk

Tom's new shirt shrunk when he washed it and now it doesn't fit. - Tom yeni gömleğini yıkadığında çekti ve şimdi uymuyor.

My jeans have shrunk. - Kot pantolonum çekti.

çek
suffer from

Some people in the world suffer from hunger. - Dünyada bazı insanlar, açlıktan çeker.

He used to suffer from severe nasal congestion. - O şiddetli burun tıkanıklığından dolayı acı çekti.

çek
{f} shrinking
çek
drew

The card you drew was a red, wasn't it? - Çektiğin kart bir kırmızıydı, değil mi?

Taro drew 10,000 yen from the bank. - Taro bankadan 10.000 yen çekti.

çek
{f} haul
çek
draw away
çek
roll up

Roll up your right sleeve. - Sağ elbise kolunu yukarı çek.

çek
pop
çek
shrink back
çek
acquittance
çek
attract

I find her appearance attractive. - Onun görünümünü çekici bulurum.

Negative electrons attract positive electrons. - Negatif elektronlar pozitif elektronlar çekerler.

çek
{f} hauling
çek
yank

Stop yanking my hair, it hurts! - Saçımı çekmeyi durdur, acıyor!

Tom yanked the plug from the wall. - Tom fişi duvardan çekti.

çek
of check
çek
cheques
çek
inflect

In that language, adjectives and nouns are inflected for gender. - O dilde, sıfatlar ve isimler cinsiyete göre çekilir.

acı çeken kimse
sufferer
atalara çeken
atavistic
dikkat çeken
salient
dikkat çeken şey
stopper
dikkat çeken şey
cynosure
dikkat çeken şey
eye catcher
film çeken kimse
cinematographer
güneşin fotoğrafını çeken alet
heliograph
hasret çeken
yearner
hasret çeken
wistful
hazımsızlık çeken
dyspeptic
hazımsızlık çeken kimse
dyspeptic
her yayını çeken alıcı
all wave receiving set
hızlı silah çeken
quick on the draw
ilgi çeken dava
cause celebre
ilgi çeken kimse
cynosure
ilgi çeken oyun
drawcard
ilgi çeken oyun
drawing card
ilgi çeken şey
interest
içine çeken kimse
inhaler
müşteri çeken ucuz mal
leader
nefes darlığı çeken
short of breath
nem çeken-yaş içeriği
(Gıda) hygroscopic-moisture content
nem çeken-yaş içeriği
(Gıda) hygroscopic moisture content
nutuk çeken kimse
speechifier
nutuk çeken kimse
orator
papazın verdiği cezayı çeken kimse
penitent
soluk çeken
inhalant
top çeken
(Askeri) artillery mule
top çeken katır
(Askeri) artillery mule
uykusuzluk çeken kimse
insomniac
vatan hasreti çeken
homesick

This song makes me homesick. - Bu şarkı beni vatan hasreti çeken yapıyor.

vicdan azabı çeken
conscience-stricken
vücuttan sıvıları emerek çeken alet
aspirator
yağ çeken
oleophilic
yokluk çeken
poverty struck
yokluk çeken
poverty stricken
Çek
(a) Czech
Çek
Czech, of the Czechs
Çek
{i} Czech

The professor teaches Czech. - Öğretmen, Çekçe öğretiyor.

Such languages as Russian, Polish, Czech and Bulgarian have common Slavic roots. - Rusya, Polonya, Çek ve Bulgaristan'ın ortak Slav kökleri var.

Çek
czechoslovak
çek
cheque, check
çek
written order from one party directing a bank to pay a specified amount of money to another party
çek
of the Czech Republic; of the former nation of Czechoslovakia
çek
native or resident of the Czech Republic; resident of the former nation of Czechoslovakia; check
çek
{i} check

The bank will cash your fifty dollar check. - Banka 50 dolarlık çekini nakite çevirecek.

I will pay for it by check. - Ben onu çek ile ödeyeceğim.

çek
rollup
çek
lure

Layla lured Sami to her house. - Leyla, Sami'yi evine çekti.

The music lured everyone. - Müzik herkesin ilgisini çekti.

çek
pull#on
çek
pullon
çek
drawaway
ızdırap çeken
suffering
Türkçe - Türkçe
Keşan
ÇEK
(Osmanlı Dönemi) Çekoslovakya, Bohemya ahalisinden olan ve Çek'ce konuşan kavim ki, Osmanlı metinlerinde "çeh" diye geçer
Çek
Çek halkına özgü olan
Çek
Slavların batı kolundan olan bir ulus veya bu ulusun soyundan gelen kimse
çek
Bir kimsenin, bankadaki parasının dilediği kimseye ödenmesi için bankaya gönderdiği yazılı belge
çeken